SES Partisi Lideri bilgen:
“adaylığın; Kılıçdaroğlu’nun Hakkı olduğunu düşünüyorum”
HDP’den ayrılarak yeni parti kuran SES Partisi lideri Ayhan Bilgen’le güncel konularla ilgili bir röportaj gerçekleştirdim. Bilgen; Mersin’de yaşanan PKK saldırısı, Altılı Masa, Millet ve Cumhur ittifakıyla birlikte, ekonomi, genel af, KHK ve Kürt meselesinin çıkmazlığıyla ilgili sorularıma yanıt verdi.
Seçime girme yeterliliğini elde etmek için teşkilatlanmaya ağırlık veren, 26 ilde teşkilat kuran SES Partisi’nin iddiası, anladığım kadarıyla Türk siyasetinde farklı tarz, polemik, popülizm, kavgadan uzak, daha çok çözüm ve insan odaklı bir politika yürütecekleri anlaşılıyor.
Mersin’de yaşanan PKK saldırısıyla ilgili dikkatli bir dil kullanan Bilgen; Türkiye’nin şu ana kadar Kürt sorununu çözememiş sonuçlarıyla karışı karşıya olduğunu, Kürt sorununun tarihin her döneminde şiddeti manipüle ettiğini ifade etti.
PKK’nın neden Mersin’i seçtiğiyle ilgili sorum üzerine Bilgen; PKK’nın özellikle Mersin ilini seçmesinin önemli olduğunu, şehrin çok yoğun göç aldığını, mağdur kitlelerin ortaya çıkarak demografik bir gerçekliği de ifade ettiğini söyledi.
Bilgen; “bir kıvılcımın dahi tehlikeli sonuçlar doğurabileceği şehirlerden birisidir Mersin. Bu açıdan çok kritiktir. İkincisi de; mekânla birlikte zaman açısından da Türkiye artık fiilen seçim atmosferine girmişken, bu konuda yarılmanın siyaseti işlevsizleştireceği, siyasal tartışmaları, gerilim zeminine çekeceği de çok açıktır.
Sonuçları itibariyle bu tür eylemler, siyaseti kitleyen, siyasette sağlıklı iletişim imkânlarını etkisizleştiren bir işlev göreceği de çok açık. Türkiye, Kürt sorunundan kaynaklı çok blokajı yaşadı şimdiye kadar. Çoğu kez siyasetçiler bunun bedelini ödemek zorunda kaldı. Yine böyle bir durumla karşı karşıyayız.
İşin karar mekanizmalarını bilmeyiz ama sonuçta “Polisevine” yapılan bir saldırının ortaya çıkaracağı infial duygusunun, bunun toplumsal linçe kadar götürebilecek işlevlerin olabileceğini öngörmek, kehanet değildir. Kürt siyasetini zorlaştıracağı da çok açıktır” dedi.
Soylu ve Demirtaş Yerlerini Sağlamlaştırdı…
Selahattin Demirtaş’ın Mersin’deki PKK saldırısını kınaması, arkasından Soylu’nun sosyal medyada Demirtaş’a katil demesi ve ikili arasındaki atışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Diye sordum.
SES Partisi Lideri Ayhan Bilgen, şu ilginç cevabı verdi.
Bilgen; “siyasetçi mutlaka şiddetin karşısında olmalıdır. Toplumu rahatsız eden bir olay varsa, buna bütün ülkenin, bütün toplumun tepki koyması gerekir. Kürt siyaseti de herkesten daha çok tepki koymalı, daha net koymalıdır.
Sivil hedefler farklı, askeri hedefler farklı gibi değerlendirmeler geçmişte de yapıldı.
Ama burada hedeften çok olayın kendisini kabul edilemez bulup bir tutum geliştirmek, etik ve politik açıdan daha değerlidir. Sorun kınamayla bitecek düzeyde değil. Bu konuda daha güçlü bir iradenin gelişmesi gerekiyor.
Örneğin İtalya’da yeni bir hükümet var, aşırı sağcı ve başarılı çıkmış bir başbakanı var. İsveç’te Neo-nazi bir parti yüzde 20 oy aldı. Dolaysıyla şiddetin neyi tahrik ettiğini en iyi Kürt siyaseti biliyor. Bu tip eylemler Türkiye’yi sert politikalara mahrum eder.
Tarafların niyetinden bağımsız olarak söyleyeyim. Bu neyi doğurur derseniz, kaç gündür İçişleri Bakanının istifa ettiği tartışmaları içinde, bu İçişleri Bakanının elini güçlendirir ve yerini sağlamlaştırır. Bu çok net bir durumdur.
Bir taraftan Demirtaş’la ilgili de HDP’nin içinde tartışma olduğu bir dönemde, bu Demirtaş’a da yarar. Öbür taraftan Soylu için de bir tartışma varsa bu da ona yarar. Taktik olarak yararlı bir tartışmadır ama ülke için ne kaybettirir? Ne kadar yararlıdır? Bu tarz bir tartışma, bir üslupla ilgili de, onu taraflar kendileri karar verecektir” dedi.
Barış Süreci Başlatılma mı?
Kurulduğu günden beri “genel af” ve “KHK’lıların mağduriyetini” savunan, bu konuyu sosyal medyada çok sıkça dillendiren Ses Partisi Bilgen’e; Meral Akşener’in, Hükümetin İmralı’yla görüşüyor iddiasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz ve tekrardan bir barış sürecini öngörüyor musunuz? Diye sordum.
Bilgen: “İmralı’yla Görüşülmesinden Yanayım.”
Bilgen; iktidar ve muhalefetiyle, birbirleriyle özgürlük üzerinden rekabet etmesinden yana olduklarını, daha daraltan, daha çok ülkeyi kitleyen muhalefetin ülkeye yarar sağlamayacağını, kanın durmasında kimin ne katkısı olacaksa, güvenlik birimlerinin kendi süreci yönetmesiyle ilgili İmralı’yla görüşülmesinden yana olduğunu söyledi.
Bilgen; “burada bir polemik yapmayı geriye çektiğini düşünüyorum, muhalefetle iktidar böyle polemik yaparsa bu sorunun çözümü zorlaşır. Oysa kolaylaştırmak gerektiği kanaatindeyim” dedi.
Sosyal Ölüme Terkedilmiş On binlerce KHK’lı Var!
KHK’lıların mağduriyetiyle ilgili Bilgen; 15 Temmuzun ortaya çıkarttığı ama travması ağır bir resmin var olduğunu, bu resmin artık, serinkanlı, kurunun yanında yaşın yanması gibi, problemlerin çözülmesi gerektiğinin çok açık olduğunu belirterek şöyle devam etti:
“Ama artık iradenin bunu telafi etmeye dönük çözüm geliştirmesi lazım. Ceza infaz sistemiyle, daha da önemlisi sosyal ölüme terk edilmiş binlerden, on-binlerden söz ediyoruz, cezayla suç ilişkisinin daha insani, daha vicdani, daha toplumsal barış eksenli ele alınması lazım.
Devletler kan davasını gütmez…
İntikam alma duygusu, hukuk devletinin ya da erdemli bir toplumun işi değildir.
Bu konuda partiler birbirlerini suçlamak yerine bunu ortak bir akılla, siyasi rant konusu olmaktan çıkartıp, bu mağduriyetler konusu “partiler-üstü” bir mantıkla ele alınmalıdır.
Yani iktidar çözerse bu konuda muhalefet yardımcı olmalıdır. Muhalefet bu konuda yardımcı olmak istiyorsa iktidar da bunu polemik konusu yapmamalıdır.
Barış sürecini de toplumsal barış olarak okumaktan yanayım. Yani sadece silahlı örgütle devlet arasındaki bir ilişki gibi değil, toplumsal barış ekseninde ele alınmayı daha doğru görüyorum” dedi.
Bilgen; “Genel Af, Toplumsal Barışın Bir Parçasıdır.”
Genel affın toplumsal barışın bir parçası olduğunu, yargının tıkandığını, bu işin üstesinden sadece yargının gelmesini beklenemeyeceğini, sadece 2021 yılına ait Yargıtay’da 400 bin dosyanın olduğunu hatırlatan Bilgen; “12 milyona yakın şüphelinin olduğu bir ülkede, bütün bu rakamlar rutin sistemin tıkandığını gösteriyor. Dolaysıyla bir sayfa açmaya ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz” dedi.
Bilgen; “İran’da Yaşananlar, İnsanlık Açısından Kaygı Verici.”
İran’da başı tam olarak tam örtülmediği gerekçesiyle İran Ahlak Zabıtları tarafından öldürülen Kürt kızı Maşa Amî’nin öldürülmesi, şimdiye kadar İran rejimi tarafından idam edilen binlerce Kürt aydını, gazetecisi, yazarı için ne düşünüyorsunuz? Diye sordum.
Bilgen; şu tespitleri yaptı.
“İnsan hakları konusu biz hiçbir devletin iç işleri olarak görmüyoruz. Bu tamamen evrensel bir değer ve kazanımdır. İnsanlık bir ailedir. Hangi ülke ve bayrağının altında yaşıyorsa yaşasın bu konuda bir duyarlılık ve empati olması lazım. Tabi burada ülkelerin egemenlik haklarına saygı duymak da gerekir.
Bu olayla ilgili çok objektif ve güvenilir bir araştırma yapmak gerekir. İran televizyonlarında bir kalp krizi olduğu iddiası var. Bu konuda İran ve Uluslararası insan hakları örgütleri de duyarlı davranmalıdır.
Dünyada toplumsal olaylara müdahalenin hukuka uygun olması lazımdır. Güvenlik güçlerin daha dikkatli ve özenli davranması, göstericilerin de, demokratik gösteriye yakışan bir olgunlukta bunu yapması gerekir.
İran’da bugün ortaya çıkan resim; İran ve insanlık açısından kaygı verici bir durumdur.
İran’daki idam vakalarıyla ilgili defaatle İran yetkilileriyle ve temsilcileriyle görüşmüş biri olarak, onlar diyorlar ki; bizim için inançsal bir tercihtir. Bizim rejimimiz İslam siyasetini ve İslam hukukunu esas alır. Dolaysıyla idam cezası meşrudur diye yorumluyorlar.
Benim İslam yorumum böyle değildir ve buna katılmıyorum.
İdam, telafisi imkânsız bir cezadır. Ve ceza değildir.
Yanlış bir karar verdiğinizde telafisi mümkün değildir. Sonuçta insanlar karar veriyor, Allah’ın bir hükmü değil ki…
Caydırıcı da değildir. Neyi caydıracaksınız? Adam öldükten sonra artık cayma etkisi kalkıyor ortadan. Suçla mücadelede de çok etkisi olacak, başarılı olacak bir uygulama da değildir. İdam uygulayan ülkelerde suç oranları da düşmüş değildir.
Bir yerde başörtüsünün yasaklanmasıyla baş açmanın yasaklanması aynıdır. Devletlerin buna karışmaması gerekir. Devlet, insanlarının başını ne zorla örttürülmeli ne de zorla açtırılmalıdır. Kıyafet tercihi insan olmanın, insan onurunun bir parçasıdır.
Bunun çok İslami bir şey olduğunu kanaatinde değilim. Yoruma açık ayetler var. Kaldı ki insanların inanmama hakkı da var” diye de ekledi.
Bilgen; “Adalığın, Kılıçdaroğlu’nun hakkı olduğunu düşünüyorum…”
Meral Akşener’in, Kılıçdaroğlu’nun adaylığıyla ilgili “noter değiliz” ifadesini nasıl buluyor ve Kılıçdaroğlu’nun adaylığına nasıl bakıyorsunuz?
Bu sorum üzerine de SES Partisi Lideri Ayhan Bilgen şu açıklamayı yaptı.
“Başından beri dışında olduğumuz bir platforumdan söz ederken siyasi nezaketi göstermek gerektiğini hep ifade ettim. Biz millet ittifakında değiliz ve muhalefet bir partiyiz.
Bir defa kamuoyu, altılı masa ile millet ittifakını birbirine karıştırıyor. Altılı masa parlamenter sistem masasıdır. İttifaklar Türkiye siyasetinde seçim döneminde yapılır, seçim dönemindeki bir deklarasyondur.
Onun dışındakiler, tamamen yorumdur. Bu cumhur ittifakı da için geçerlidir.
2019 seçimlerinde Deva Partisi yoktu, Gelecek Partisi yoktu, Saadet, DP, İyi Parti ve CHP’den oluşan bir ittifak vardı. Artı; hiçbir zaman, ‘biz şimdiye kadar bu ittifakın içindeyiz’ demediler. Kendileri de beyan etmediler, biz dediler, altılı masada parlamenter sistem için oturuyoruz dediler. Milleti ittifakının içindeyiz demedikten sonra bizim kalkıp, onlar öyleymiş gibi bir yorum yapmamız şık olmaz.
Her iki partide kendi içinde biz millet ittifakının içinde değiliz diyorlar, ama kamuoyunda böyle yorumlanmasına da itiraz etmiyorlar, burada belli ki bir yerde güçlü gözükme isteği de var” diyen Bilgen, Altılı Masa bileşenlerine şu soruyu sordu:
“Ama şunu da sormak gerekiyor, Parlamenter sistemde ortaklaştığınız gibi Suriye politikasında da ortaklaşıyor musunuz?
Ekonomi politikasında ortaklaşıyor musunuz diye sorar insanlar” dedi.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığıyla ilgili de Bilgen şu ifadeleri kullandı:
“Kılıçdaroğlu sonuçta ikinci büyük grubun, Türkiye’deki ikinci büyük partinin genel başkanıysa, adaylığıyla ilgili tartışmada, Erdoğan’ın aday olmak ne kadar hakkıysa, Kılıçdaroğlu’nun da o kadar hakkı olduğunu düşünüyorum. Kılıçdaroğlu aday olduğunda ve bizden destek istendiğinde partimizin kurullarında değerlendiririz” dedi.
Altılı Masanın HDP’yi dışlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bilgen bu sorumla ilgili şunları söyledi:
“Kürtleri, sosyolojik bir yere indirgememek ve daraltmamak gerekir. Her parti kendince Kürtlere ulaşmayı, bütün topluma ulaşmayı, Kürtlere nasıl ulaşmayı tartışmayı da kendisi yürütecektir.
Kürtler eşittir HDP, HDP eşittir Kürtler demek hem HDP’ye hem de Kürtlere haksızlıktır. HDP’de Kürt olmayanlar da var, Kürt olup da HDP’li olmayanlar da var.
Ama ilkesel olarak şunu net söyleyebilirim ki; HDP’yle ilişkiler net ve şeffaf olmalıdır. İkisi birden olmaz. Buna HDP de izin vermeyeceğini söylüyor, bence doğru söylüyor. Muhalefet partileri de bu konuda netleşmeliler. Hem oylarını çaktırmadan alalım hem yanımızda görünmesin, bu sürdürülebilir bir şey değildir.
Ahlaken de doğru değil, siyasetten de doğru değil. Siz ülkeyi birlikte yöneteceğiz diyorsanız kimseyi dışlamamanız lazım. Orada 5-6 milyon oy alan bir parti varsa, o halkın iradesine saygı duymanız lazım.
HDP ile birlikte hareket etmek isteyen HDP ile açık ilişkiyi göze almalıdır. Onun dışında bir ihtimal yok ve gerçekçi değildir. Burada bir yol ayrımına HDP de geldi, muhalefet partileri de geldi” dedi.
Bilgen; “Altılı Masa Birlikte Değildir…”
Kamuoyunda bilinenin aksine Bilgen, altılı masanın birlikte olmadığını belirterek şu çarpıcı ifadeleri kullandı:
“Ben o masayı hiçbir zaman birlikte görmedim. Başından beri sadece parlamenter sistem tutkalının bir ittifak için yetmeyeceğini düşündüm. 360 milletvekili alamazsanız zaten açamazsınız, konuyu referanduma da götüremezsiniz. Biliyorum ki; altılı masadaki her partinin geçiş dönemi haritası bile farklı. Biri 6 ay içinde geçelim parlamenter sisteme, birisi bir yıl içinde geçelim, birisi bir dönem böyle gitsin, dönemin sonuna doğru geçelim diyor.
Bana göre önemli konu şu:
Türkiye toplumunun birinci önceliği parlamenter sistem değil, ekonomidir.
Siz daha ekonomi politikasında anlaşmadan parlamenter sisteme geçmeyi öncellerseniz, sokaktaki adam der ki, bu parlamenter sistem karın doyuruyor mu?
Tek başına parlamenter sistem keramet sahibi değildir, dünyada yoksulluk içinde parlamenter sistemle yönetilen ülkeler de, başkanlıkla yönetilen ülkeler de var. Bunlarla ortaklaşmadan sadece parlamenter sistem demek tepkisel buluşma demektir.
Bu şu demek; cumhurbaşkanlığı sistemine karşı olanların ittifakı demektir. Reaksiyonel ittifaklar kalıcı değildir.
Ben şu an, altılı masada adayın çıkmasını daha büyük ihtimal görüyorum” dedi.
SES Lideri Bilgen; “Kılıçdaroğlu, değişimi zorluyor.”
CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun değişimi zorladığını ve değişim stratejisinin önemli olduğunu belirterek Kılıçdaroğlu’yla ilgili şu tespitleri yaptı:
“Kılıçdaroğlu’nun kendi bireysel genişleme stratejisinin değerli olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de eski ezberleri, önyargıları, korkuları aşma konusunda CHP’nin kalıplarını zorluyor olması bence önemli. Siyasette bir değişime ihtiyaç var. Kendi partisinde değişimin öncülüğünü yapmak liderliğin ön şartıdır bence.
Siyaset yenilenmeye ihtiyaç duyuyorsa liderlerin risk alması, liderlerin sorumluluğundadır. Ben Kılıçdaroğlu’nun yeterli olmasa da önemli bir iş yaptığını düşünüyorum.
Parti gerçekten Kılıçdaroğlu’nu anlıyor mu?
Gereğini yapıyor mu?
Parti teşkilatları ve Meclis grubu, Kılıçdaroğlu’nun baktığı yerden mi bakıyor?
Bundan emin değilim.
Kamuoyunun şüphesi, kaygısı, biraz da bunun üzerine kurulu. İnsanlar şöyle bakıyorlar, Kılıçdaroğlu güzel şeyler söylüyor, iyi konuşuyor da, CHP iktidara geldiğinde böyle yapacak mı?
Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi mi yapacak, yoksa eski ayarlarından mı hareket edecek, kaygısı, rövanşizim korkusu doğal olarak, ciddi korku var seçmen kitlesinde. Bu anlamda ben Kılıçdaroğlu’nun cesur davrandığını, fedakârlık yaptığını, bir öncülük rolü oynadığını düşünüyorum” dedi.
Son olarak Bilgen; polemiklerin ülkeye zarar verdiğini, kutuplaşma, sertleşme partilere yaradığını ama ülkeyi mahvettiğini belirterek böyle bir siyasetten yana olmadıklarını söyledi.