Bugün 29 Haziran. Takvimler tam yüz yıl öncesini gösterdiğinde, Diyarbakır’da büyük bir infaz yaşanmıştı. Şeyh Said Efendi ve 49 dava arkadaşı, İstiklal Mahkemeleri kararıyla idam edildiler. Yüz yıl geçti, ama o darağacında sadece bedenler asılı kalmadı—bir halkın hafızası, bir inancın direnci ve bir adalet arayışının çığlığı da asılı kaldı orada.
1925 yılında başlayan Şeyh Said Kıyamı, yıllardır farklı okumalarla yorumlandı. Kimine göre bu bir Kürt milliyetçiliği isyanıydı, kimine göre İslamî bir hareket. Ancak özüne bakıldığında, bu kıyam, zulme karşı bir direnişti. Devletin inkâr ve asimilasyon politikalarına, halkın inancına, diline, kimliğine yöneltilen baskılara karşı bir duruştu bu. Ne bir salt etnik isyan, ne sadece teolojik bir çıkış… Bu, adaletsizliğe karşı verilen bir insanlık davasıydı.
Kıyamın ayak sesleri aslında 1914’te Bitlis Hizan’da atılmıştı. Molla Selim, Şeyh Şahabeddin ve Seyyid Ali’nin öncülük ettiği ilk kalkışma, henüz cumhuriyet ilan edilmemişken bastırılmış, öncüleri idam edilmişti. Bu bastırılan ses, 1925’te Şeyh Said’in önderliğinde yeniden yükseldi. Ancak bu sefer, devleti korkuya ve sertliğe sürükleyecek denli güçlüydü.
13 Şubat 1925’te başlayan kıyam, 29 Haziran 1925’te darağacıyla nihayete erdirildi. Resmî tarih, bu hadiseyi “şeriatçı isyan” diye etiketledi. Ancak halk belleğinde o gün bir isyan değil, bir adalet arayışı başladı. Bugün hâlâ o arayış sürüyor.
Devletin yıllardır açıklayamadığı bir mezar gerçeği var ortada. Şeyh Said ve dava arkadaşlarının mezar yerleri 100 yıldır bilinmiyor. Daha doğrusu halk biliyor, aileler biliyor, tarihçiler tahmin ediyor; ama devlet susuyor. Oysa susmak da bir tür itiraftır. Bu suskunluk artık vicdanları da, tarihî sorumluluğu da taşımıyor.
Bugün, idamın 100. yılında adaletin en basit gereği, bu insanların itibarlarının iade edilmesidir. Mezar yerlerinin açıklanması, resmi tarihin bu utançla yüzleşmesi ve bu topraklarda artık ölülerin bile huzur içinde anılabildiği bir eşiğe gelinmesidir.
Şeyh Said Efendi bir figürden öte, bir direnişin simgesidir. Kimi zaman bir halkın kimliğini, kimi zaman inanç özgürlüğünü, kimi zaman ise zulme boyun eğmemenin ne demek olduğunu hatırlatan bir isimdir.
Yüz yıl sonra hâlâ aynı sorular soruluyorsa, hâlâ o mezar yerleri açıklanmamışsa, hâlâ adalet yerini bulmamışsa; bu sadece bir tarih meselesi değil, bugünün meselesidir. Bugün darağacında sallanan, yalnızca Şeyh Said değil, bu coğrafyanın adalet duygusudur.
Artık suskunluk bitsin. Artık itibarlar iade edilsin. Artık vicdan kazansın.