Genel olarak siyasetin tıkandığını, hatta kilitlendiğini söyleyebiliriz.
Bu tıkanıklıkta cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ve iktidar uygulamalarının başat rol oynadığını belirtmeliyim.
Ancak muhalefetin de daha doğrusu muhalefetsizliğin de bu tıkanıklıkta büyük pay sahibi olduğu da inkâr edilmez.
Özellikle 15 Temmuz darbe olaylarıyla başlayan otoriterleşme sürecinde muhalefetin demokratik bir tutum geliştirememesi otoriter iktidarın yolunu açmıştır.
Biliyoruz ki her çeşit vesayet karşısında ortak siyasal bir duruş sergilemek ancak demokrasi ortak paydasında mümkün
olabilir.
Ne yazık ki muhalefet, bu bağlamda ortak bir siyasi duruş sergileyemedi.
Esas olarak demokrasi ortak paydasında mutabakat sağlamayan bir muhalefetin demokrasi inşası da zaten mümkün değildir.
Çaresiz bir toplum olarak hamasete, vaat ve iddialara aldanıp referansı ideolojik siyaset olan partilerden demokrasi beklentisi içine giriyoruz. Beklentilerimize nasıl cevap verebilirler ki?
Buna rağmen çare aramak ve mevcut muhalefet partileriyle yola devam etmek zorundayız.
Muhalefet partileriyle toplum arasındaki tek güvencenin de Cumhur İttifakı’na karşı geniş bir mutabakat ve sağlam bir ittifak olduğunu düşünüyorum.
Bu yönde atılmış en önemli adım altılı masa oluşumudur.
Muhalefetin ve altılı masa ittifakının çabalarını takdir etsem de yeterli görmediğimi de belirtmek isterim.
Altılı masa mutabakatından çok daha önemli olan CHP+İYİ Parti ittifakının bütün kuşkuları giderecek ve topluma güven verecek derecede açık, sağlam ve güçlü olmasıdır.
Siyasi tıkanıklığı genel anlamda çözecek de bu ittifak ve bileşenleri olacaktır.
Altılı masayı oluşturan partilerin Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde fazla etkili olduğunu düşünmüyorum. Bu etkiyi artıracak çalışmaları da çok yetersiz görüyorum.
Bölge seçmeni iki radikal ideolojinin siyasal temsilcileri olan AK Parti ve HDP arasında sıkışmış durumdadır.
Bunun için üçüncü bir yola, yani siyasal bir açılıma ihtiyaç olduğu kanaatindeyim.
Bu yönde büyük beklenti oluşturan DEVA Partisi, kuruluş ilanıyla birlikte hızla irtifa kaybederek bu süreçte siyasi bir aktör olmayacağını ortaya koydu.
Gelecek Partisi’nin çabaları da yetersiz ve karşılıksız gözüküyor.
İYİ Parti de en azından şimdiye kadar üçüncü yol olma yönünde bir çaba göstermedi. Böyle bir iddiayı da henüz ortaya koymuş değil.
Açılım yapmadığı ve kuşatıcı bir siyaset geliştirmediği müddetçe de İYİ Parti’nin Kürt seçmeni için adres olması zor görünüyor.
Oysa İYİ Parti’nin sadece milliyetçi muhafazakâr seçmen için bir adres değil, AK Parti alternatifi olabilecek bir potansiyele ulaşması mümkün olabilirdi.
Bunun için Demokrat Parti’yle başlayan demokrasi geleneğine sahip çıkması yeterli olacaktı.
Bu yönde atılabilecek adımlar için çok az bir süre kaldı.
Değişim için Sayın Meral Akşener’in cesaret ve azmini görmezden gelmiyorum ancak parti içi dinamikler engel görünüyor.
Mevcut durumda İYİ Parti, radikal milliyetçi bir parti olarak muhafazakâr ve seküler Kürt seçmeni için uygun bir adres olmayacaktır.
Seçimler öncesi yeni bir parti söz konusu olamayacağına göre CHP’nin üçüncü yol olarak rol alabilmesinin mümkün olabileceğini düşünüyorum.
Özellikle seküler Kürt seçmenin ilgisini çekebileceği ve Bölgede ideolojilerin baskısı altında bunalan kesimlere bir nefes olabilmesini mümkün görüyorum.
Bunun için de “helalleşme” veya muhafazakarlara kucak açmak yeterli değildir.
Kürtler ve CHP arasında oldukça zayıf bir bağ vardır.
CHP ideolojisinde bir değişim gerçekleşmeden Kürtler için kalıcı bir adres olması mümkün değildir.
Bugün için Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kürt seçmen nezdinde yüksek bir kredisinin olduğunu açıkça belirtmek isterim.
Kanaatime göre Kürtler ve CHP arasında güvence Kemal Kılıçdaroğlu olabilir.
Bunun için de öncelikle Kürt siyasetçilerine ve Kürtlerin haklı taleplerine açık olması gerekir.
Bu bağın kurulması, Kemal Kılıçdaroğlu’na ve doğal olarak CHP’ye avantaj sağlayacağı kadar AKP-HDP dayatmasından bunalan Kürt seçmenini de rahatlatacaktır.
Esas olarak bütün kitle partilerinin Kürtleri de kuşatacak bir siyasi açılım yapmaları ülkemizin geleceği için zorunlu bir ihtiyaçtır.
Kürt olarak siyaset yapmak Kürtlerin de doğal hakkı değil mi?
Kimlikler korunarak parti politikaları etrafında bir birliktelik neden mümkün olmasın?
Kürtlerin; coğrafyalarına, dil, kültür, kimliklerine sahip çıkmaları ve bunlardan doğan haklarını kullanmak istemeleri insan olmaktan kaynaklanan bir sorumluluk gereğidir. Bunun için bir ideolojiye sığınmaya da ihtiyaç yoktur.
Bu haklar, din ve inançlardan, politik tercih ve ideolojilerden bağımsız olarak vardır ve kullanılmasına imkân vermek siyasi, ahlaki ve hukuki bir zorunluluktur.
Bu haklar inkâr edilemez, yok sayılamaz, engellenemez, oylanamaz ve pazarlık konusu yapılamaz.
Bu hakları talep etmek için Kürtler neden ideolojik partilere mecbur ve mahkûm olsun?
Siyasi tıkanıklığı aşmak için de radikal veya ideolojik partilere değil, çoğulcu-makul Türkiye partilerine ihtiyacımız var.