Öncelikle belirtmeliyim ki parti genel başkanları arasında Cumhurbaşkanlığı adaylığını en çok hak eden CHP Genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Verdiği mücadele, aldığı risk, nezaketi, sabır ve tevazuu, uzlaşmacı tavırlarıyla etkin ve saygın bir siyasi aktör olmayı başardı.
Bazı kesimler için Alevi kimliği bir dezavantaj görülebilir ancak Dersim ve Alevi kimliğinin Kılıçdaroğlu için daha büyük bir avantaj sağlayacağını düşünüyorum. Bugüne kadar mezhep ve etnik kimliğini bir ayrıcalık değil, doğal bir kimliği olarak gördüğünü hepimiz biliyoruz.
Kemal Kılıçdaroğlu’na duyulan güven, partisi CHP’ye duyulan güvenin çok üstündedir. Bu durumun da Kılıçdaroğlu’nun lehine bir gelişme olduğu da unutulmamalı.
Millet ittifakının Cumhurbaşkanı adayı olması durumunda seçimi ilk turda kazanacağı da kuvvetle muhtemeldir.
Benim itirazım; Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminde bir parti genel başkanının veya aktif bir partilinin cumhurbaşkanı olmasınadır. Çünkü seçimi kazanmak yetmiyor, “Tek Adam” rejimine de son vermek gerekiyor.
Yeni dönemde temel sorunumuz söz konusu sistemdir. Sistem değişikliğinde etkin, tarafsız bir hakem cumhurbaşkanına ihtiyacımız var.
Türkiye’nin artık kaybedecek zamanı yoktur. Siyaset; yeni dönemde içinde bulunduğumuz ekonomik ve siyasal krizlerin yıkıcı etkilerini frenlemek ve toplumun yeniden geleceğe yönelik umut ve heyecanını oluşturmak zorundadır.
Hukukun tesis edilerek ve yargı bağımsızlığı sağlanarak adalet mekanizmasına işlerlik kazandırmak, 15 Temmuz Askeri darbe girişimlerinin neden olduğu travmayı, mağduriyet ve mahrumiyeti gidermek, yeni dönemin ilk icraatı olmak durumundadır.
Daha açık ve öz bir anlatımla belirtmeliyim ki geçmiş ve mevcut istibdat dönemini artık geride bırakmak için önümüzdeki seçimlerin tarihi bir fırsat oluşturacağını görmeliyiz.
Önümüzdeki süreci yönetecek ve üzerinde parti sorumluluğu ve baskısı olmayacak adil ve tarafsız bir cumhurbaşkanı seçmek, hepimizin ve her kesimin ortak sorumluluğudur.
Kılıçdaroğlu’nun mümkün olduğu kadar adil davranacağına da inanıyorum. Ancak cumhurbaşkanı olarak bir partinin genel başkanı olması, sistem değişikliği konusunda siyasal ve toplumsal mutabakatı sağlamasının çok zor olacağını düşünüyorum.
Bu zorluk Kılıçdaroğlu’nun şahsından, kişilik ve kimliğinden değil, bir parti genel başkanı olmasından kaynaklanacaktır.
Farklı ideoloji temsilcilerinin ortak bir koalisyon hükümeti kurması mümkündür, hatta bugünün Türkiye’si için zorunlu görüyorum. Bir partinin Meclis çoğunluğunu kazanması durumunda dahi önümüzdeki süreçte koalisyon hükümetinin gerekli ve yararlı olacağına inanıyorum.
Mevcut iktidarın bilinçli ve planlı olarak oluşturduğu ideolojik-siyasal ve toplumsal kutuplaşmayı ortadan kaldırmayı da amaç edinmiş bir siyasetin, siyasal ve toplumsal mutabakatı mümkün olduğu kadar genişletmesi gerekir. Çözüm siyasetinin gereği de budur.
Bu bağlamda herhangi bir parti ideolojisini temsil edecek bir cumhurbaşkanının diğer kesimlerin güvenini kazanması, toplumsal mutabakat ve ortak aidiyet oluşturması mümkün gözükmemektedir.
Bu nedenle hayatını dahi siyasi mücadele için riske atan Kemal Kılıçdaroğlu’nun toplumsal mutabakatı, sistem değişikliğini riske atmaması gerekir, diye umuyorum.
Cumhuriyetin ikinci yüz yılında Türkiye’nin rotasını demokrasi, hukuk devleti ve muasır dünyaya çevirmek, cumhurbaşkanı olmaktan çok daha önemli ve değerlidir. Toplumsal yaklaşımın ve beklentinin de bu yönde olduğunu düşünüyorum.
Bu değişimin gerçekleşmesinden sonra Kemal Kılıçdarolu’unun siyasi başarısının cumhurbaşkanlığı ile taçlandırılması daha anlamlı ve değerli olacaktır. Bunu fazlasıyla da hak edecektir.
Kanaatime göre önümüzdeki seçimde, bir ideoloji veya siyasi parti temsilcisi değil, devlet deneyimi ve tanınırlığı olan bir şahsiyetin aday olması, değişime olan inancı güçlendirecek, çoğunluğun ezici desteğinin alınmasında ve toplumsal mutabakatın sağlanmasında etkin rol oynayacaktır.
Siyasi anlayışımız; insanlarımızın ve ülkemizin özgür ve mutlu geleceği için olmalıdır.