Gelecek Partili Özdağ:
Barış Sürecini Başlatan Ak Parti Değil- MİT Ve Devletin Belli kurumlarının
Temsil Edildiği Yapılardır
Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve aynı zamanda partinin en önemli bir kaç
kişisinden diyebileceğimiz Selçuk Özdağ’la, Kürt meselesinin tüm boyutlarıyla ilgili uzun bir
röportaj yaptım. Kısa kısa ana başlıklar şeklinde vereceğim ancak söz konusu Özdağ’ın
tespitlerine katıldığım ya da karşı çıktığım anlamına gelmesin. Bir gazeteci olarak sadece
aktarmakla görevliyim.
Takdir kamuoyunundur…
Bir siyasetçi olmakla birlikte akademik/doktor-doçentlik unvanı da bulunan, kitap, tez
ve makale de yazan Selçuk Özdağ: en son yazdığı, kamuoyunun da gündemine oturduğu
“Son Alperenler Muhsin Yazıcıoğlu’nun Sır Görüşmeleri” adlı kitabını da imzalı olarak
bana hediye etti. Nezaket ve inceliği için ayrıca teşekkür ederim.
Özdağ; Kürt sorununun çözümü siyasi haklar, temel ideolojik, mezhepsel kategoride
değil, insan hakları ve demokrasi çerçevesinde çözülmesi gerektiğini söyledi.
Şimdiye kadar Kürt sorununun çözülmemesinin nedeni, gelmiş-geçmiş hükümet ve
iktidarlar olduğunu, Abdülhamit gibi Atatürk’ün de bugünün evrensel değerleri göz önüne
alındığında otoriter bir lider olduğunu, ancak o gün itibariyle dönemin şartları, tarihsel
olguları da mutlaka dikkate almak gerektiğini belirtti.
Özdağ; “Atatürk, eşine az rastlanır deha ve zekâya sahip bir liderdir” dedi.
Yavuz Sultan Selim döneminde Kürtler Şah İsmail’e karşı Yavuz Sultan Selim’in
yanında yer aldığını, 1071 Malazgirt öncesinde Doğu’da ne Kürtler ne de Türklerin olduğunu,
kayınvalidesinin de Zaza ve hiç Türkçeyi de bilmediğini ifade eden Özdağ, sözlerini şöyle
sürdürdü:
“Ben Türklerle Kürtlerin aynı kader birliği içinde, tasada ve kıvançta bir ve ayrılmaz
bir milletin çocukları olduğuna inanlardanım. Kürtler adına konuştuğunu iddia edenlerin çoğu
bu kader birliğinin farkında olmayan ve çoğunluğu bu konuyu siyasi angajmanlarına alet eden
kişilerden oluşmaktadır. Kürtler gibi düşünmez, Kürtler gibi yaşamazlar. Ama konuşan
gürültü çıkaran da bunlardır” dedi.
Geçmişte her Kürt potansiyel bir bölücü, her başörtülü bir irticacı arama mantığı da
“sistemi-rejimi” güvenlik üzerinde yoğunlaşmaya ittiğini, beraberinde yasakları getirdiğini,
devletin vatandaşına güvenmesi gerektiğini belirten Özdağ; demokrasinin yerleşmesi ve
hukuk devletinin –inşası için; Anayasa yapımları darbe ve olağanüstü ortamlarda değil, özgür
ortamda yapılması gerektiğinin altını çizdi.
Suriye, Seyit Rıza, Şeyh Sait ve Dersim olaylarını da değerlendiren Selçuk Özdağ;
başta Dersim ve diğer olayların Kürtlere karşı yapılmadığını, isyanların sadece Doğu’da
yaşanmadığını, ilk isyan Ankara Keskin’de Ali Rıza Bey tarafından yapıldığını, Ankara’nın
Bala ve Konya’da da isyanların meydana geldiğine de dikkat çekti.
Bu isyanlarda çok sayıda Türk ve Kürd’ün idamına karar veren İstiklal
mahkemeleriyle ilgili olarak da Özdağ:
İstiklal Mahkemelerinin kurulmasının doğru ancak o günkü bazı uygulamaların da
aynen bugün iktidarın uygulamaları gibi yanlış olduğunu, terörle mücadelede herkesin hata
yaptığı kadar TSK’nın da hata yaptığını, hiçbir zaman terörle ciddi, planlı mücadele
edilmediğini de kaydetti.
Silahlı mücadele özgürlük yolunda bir çözüm mü?
Dünya çapında yapılan silahlı mücadelelerle ilgili Özdağ şu tespitleri yaptı.
Özdağ; silahlı mücadelenin hiçbir zaman çözüm olmadığını, bu şekilde yol tutanların
aslında nihai çözüme bir başlangıç ve dayanak olmasını zorlamak adına bu yolu seçtiklerini,
başta ülkemizde ve tüm dünya genelinde halkların bir arada kardeşçe yaşaması için sisteme,
evrensel hukuk ve adaletin egemen olması gerektiğini belirtti.
Özdağ; Koruculuk Sistemi geçici bir dönem için gereklidir…
Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde yaşayan halkın en çok şikâyet ettiği, devletin
yanında olan-olmayan ayrımına zorlandığı, halkın, PKK, KCK, Devlet ve Hizbullah arasında
sıkışmasına sebep olduğu ikilemi içinde koruculuk sistemi için ise:
“Abdülhamid Alayları ne kadar gerekliyse koruculuk sistemi de belli bir süre için o
kadar gereklidir” dedi.
Kürtlerin dindar, inançlı, Güneydoğu ve Türkiye‘nin dervişleri olduğunu söyleyen
Özdağ; “ bu ülkenin seçkinleri her zaman en çok demokrat samimi dindar insanlardan
korkmuşlardır. Hâlâ Doğu ile Batıyı kavuşturacak en büyük güç samimi ve dürüst dindar
insanların oluşturduğu demokrat bir birliktelik motivasyondur” dedi.
HDP Bir yönüyle Hesaplaşma Partisi Görüntüsü Vermektedir…
HDP’nin birçok politikasını da eleştiren Özdağ; HDP’nin Türkiye partisi değil bir
hesaplaşma, Marksist-Leninist bir parti gibi hareket etme eğiliminden kurtulamadığını, Sözde
Ermeni soykırımı iddiaları gibi siyasetin değil tarihçilerin söz söyleyeceği konularda ön
kabullerle hareket ettiğini, terör ve şiddetle siyasetin yapılmayacağını ne yazık ki tam olarak
deklare edemediklerini söyledi.
PKK’yı Kim Kurdu?
PKK Lideri Öcalan’ın bir MİT elemanı olduğu iddiasıyla ilgili sorum üzerine Özdağ;
PKK’nın egemen güçler tarafından kurulup ülkenin başına bela ettiğini ifade ederek; eski
MİT Müsteşarı Fuat Doğu’nun şu sözlerini aktardı:
“Eski MİT Müsteşarı Fuat Doğu, MİT bir CIA şubesi gibi çalışıyordu. MİT’in
bütçesini CIA ödüyordu, demişti. Eşref Bitlis, Muhsin Yazıcıoğlu’yu kim ve neden öldürdü?”
diye sordu.
Kürt meselesiyle ilgili, özellikle anadil konusu başta olmak üzere Ak Parti’nin birçok
konuda faydalı işler yaptığını, Kürtçenin resmi dil olmasının ise doğru olamayacağını ancak
eğitim ve sosyal hayatın tamamında serbest olması gerektiğini belirten Özdağ mağdur edilen
vatandaşlarla ilgili de şunları söyledi:
“Mağdur olmuş tüm Kürt ve dahi Türk kardeşlerimiz konusunda da devlet, hukuktan
ve evrensel ilkelerden hareketle Tüm mağduriyetleri sona erdirmelidir.
Büyük devletler böyle yapar” dedi.
Gelecek Partisi’nin olası iktidarda yer alması durumunda tekrar bir barış süreci
başlatacak mı? sorum üzerine Selçuk Özdağ; somut vaatlerle, hukuk, insan hakları, sosyal
devlet, eğitimde ve ekonomide fırsat eşitliği, işsizlik vb. sorunları çözeceklerini, sorunu PKK
yada İmralı ile değil tam tersine bunların çizgisinde olmadığını reddedecek ve TBMM de
meşru bir siyasi parti olan HDP de dahil toplumun tüm katmanlarıyla oturup çözmek
gerektiğini söyledi.
Barış Sürecini Ak Parti Değil, evvelinde MİT başta olmak üzere devletin belli
kurumlarının temsil edildiği bir yapı başlatmıştır.
“Barış Süreci” nin Ak Parti tarafından değil yukarıda ifade ettiğim yapının istemi ve
dayatmasıyla başlatıldığını iddia eden Özdağ, sözlerini şöyle dedi.
“Barış sürecini Ak Parti değil MİT İstedi. MİT eski Müsteşarı Emre Taner barış
sürecini biz hükümete empoze ve tavsiye ettik demişti. Barış sürecinde yabancı istihbaratlar
devreye girdi. PKK ve HDP çözüm sürecinde hiçbir sözlerini yerine getirmediler. Devletin de
hendeklere göz yumması da yanlıştı. Devlet, ‘evet seninle otururum ama hiçbir eylemine izin
vermem’ demesi gerekirdi” dedi.
Başta kamuoyunun ve Kürtlerin ezici çoğunluğunun barış sürecinin MİT tarafından
başlatıldığını bilmiyor ve ben de ilk kez Sn. Özdağ’dan öğreniyorum.
Kürtlerle Türklerin inançlarının, kültürlerinin, kaderlerinin bir olduğunu, PKK’ya
katılan çocukları kazanmak gerektiğini belirten Özdağ; “Bir HDP’linin kızını da işe aldım.
Hatta kız babasını hafif eleştirdi, dur dedim, eleştirirsen işini yapmam dedim. O zaman bazı
MHP’liler beni linç etmek istedi. Devlet, devletliğini göstermelidir. Geçmişin yaralarını
sarmalıyız. Hukuk olsaydı terör olmazdı” dedi.
Demirtaş Tahliye Edilmelidir…
Demirtaş’ın birçok siyasi görüşünü kabul etmediğini, onu tamamen masum olarak
görmediğini ancak uluslararası sözleşmelerinin altına imza atmış bir devlet olarak AHİM’in
kararlarına uymamız gerektiğini, devletin onur/haysiyetinin ayaklar altına alınmaması
gerektiğini de söyledi.
Özdağ; JİTEM ve Kontur-gerilla yapılanmalarının yanlış olduğunu, devletin terörle
mücadelesinin gayri kanuni oluşumlarla değil meşruiyet içinde ve hukukla olması, devletin
şeffaf, şefkatli ve merhametli olması gerektiğini kaydederek; (Kadife eldiven içinde demir
yumruk) Ahmet Davutoğlu’nun terörle mücadele için söylediği şu sözünü hatırlattı.
Davutoğlu: “sadece biz öleceğiz dedi. Asla hiçbir sivil ve masum insanının kanı
akıtılmayacak, zarar verilmeyecek dedi. Ceylanpınar da uyuyan iki polisi şehit eden PKK
önce olayı kabul etti ancak, dünya tarihinde hiçbir örgütün uyuyan hiç kimseyi öldürmediğini,
bunun kendilerine zarar verip prestijlerinin zedeleneceği düşündükleri için bu cinayeti inkâr
ettiler” diye ifade etti.
Sedat Peker ve Malcom X
Sedat Peker’in ülke tarihinde nasıl yer alacağıyla ilgili sorum üzerine de, Özdağ;
Sedat Peker ifşaları sonrasında suçlananların hemen yargıya gitmeleri, tüm
suçlamaların araştırılması gerektiğini belirterek Sedat Peker’in 1,5 milyon takipçisinin
olduğunu da hatırlattı.
Sedat Peker’in daha önce 16 yıl ceza aldığını, cezasını çektiğini, şu an bir vatandaş
olduğunu, ceza almadığını ifade eden Özdağ; şu hatırlatmayı da yaptı.
“Malcom X kimdi?
O da cezaevinde değil miydi?
Peker, yalanlanmayı sevmem diyor ve gereğini yapıyor. Belgesini ortaya koyuyor.
Süleyman Soylu cumhurbaşkanı olmak istiyor, AK Parti Genel başkanı olmak istiyor. Ona
yol da gösterdim, gitsin, aklansın, Ak Parti’nin başına geçsin ve cumhurbaşkanı olsun” dedim
diye sözlerini noktaladı.
Yoğunluğu arasında zaman ayıran, içtenlikle sorularımı cevaplayan Sn. Özdağ’a
teşekkür ederim.
Sanırım bizim en çok konuşmaya ve birbirimizi dinlemeye ihtiyacımız vardır.