Bizim köyün biraz ilerisinde küçük bir pınar vardı. Köylüler lîç dediğimiz ilkel bir baraj yapmışlardı önünde, o incecik akan suya akış gücünü kazandırıp güzergahına yakın tarlalarını sulamak için. Çünkü o incecik, zayıf akışın tarlalara ulaşması mümkün değildi, az ileride toprak içine çekiyordu, ya da kızgın güneş buharlaştırıyordu. Bu yüzden lîç’in önünü akşamdan tıkamak gerekiyordu, sabah olunca kapak açılıyor ve tarla sulanıyordu. Vaktinde gidip kapağı açmazsanız bu sefer biriken sular lîç’in önündeki ilkel duvarı yıkar ve yakın tarlalara zarar verebilirdi.
İnsan ile Güç ilişkisinin özeti. Gücü bir amaç için kontrollü kullanırsanız hayata hareketlilik katar, sonunda medeniyet dediğimiz aşamaya ulaşırsınız. Gücün önünü tamamen tıkamaya kalkar ve zamanında kontrollü akışına izin vermezseniz ilkel düzeyde de olsa var olan medeniyeti yerle yeksan edersiniz, etrafı yakar yıkarsınız.
Güç mutlaka harekete geçer, durduramazsınız. Bu noktada akıl sahibi insanın misyonu devreye girer. Gücün belli bir amaç doğrultusunda ve kontrollü olarak hareket etmesini sağlar, sağlamalıdır. Zaten medeniyet dediğimiz şey insanın bir anlamda güçler birleşkesinden ibaret doğaya müdahalesinin bir sonucudur. Aynı şekilde yıkım ve ifsat da insanın gücü eline geçirince kontrol mekanizmasını devre dışı bırakmasının eseridir.
Gücü daha güçlü, daha verimli bir hareket için belli bir süre durdurabilirsiniz ama vakti gelince kontrollü olarak akışına izin vermelisiniz.
Genelde dünyada, özelde bölgemizde sosyolojik, tarihsel, ekonomik ve kültürel anlamda belirgin güç merkezleri var. Ve bu güç merkezlerinin en küçük bir çatlak bulduklarında harekete geçtiklerine tanık oluyoruz. Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi bunun en son örneklerinden biridir. Rusya yukarıda saydığım gerekçelerin tümü açısından bir güç merkezidir ve etrafına sürekli olarak müdahale eder. Osmanlıyla savaşlarından tutun Sovyet dönemi, Polonya, Çekoslovakya, Afganistan müdahaleleri bunun kanıtıdır. Ukrayna müdahalesi beklenmedik bir durum değil, tarihsel, ekonomik, kültürel, sosyolojik gücün en küçük bir aralıktan harekete geçme zorunluluğunun bir örneğidir. Aslında Sovyet dönemi bu gücün durdurulmuş haliydi de denebilir. Sovyetlerden sonra çatlağını arayan bir su kaynağı gibi coşkundu.
Yakın coğrafyamızda İran da bir güç merkezidir, kültürel, tarihsel ve sosyolojik olarak. Devrimden sonra kabına sığmıyor nitekim. Şahlık dönemi Rusya-Sovyet ilişkisi gibi İran’ın durdurulma süreciydi ve şimdi sosyolojik, kültürel, ekonomik ve tarihsel gücü oranında etrafına müdahalede bulunuyor.
Bir de Türkiye var. Tarihsel, sosyolojik, kültürel ve ekonomik bir güç merkezidir Türkiye. Sovyet-Rusya, Şahlık-İran ilişkisinin bir benzeri de Kemalizm-Türkiye ilişkisidir. Kemalizmin görevi her an harekete geçebilecek olan bu güç kaynağını durdurmaktı ilelebet. Anlayacağınız, Sovyetler, Şahlık ve Kemalizm bu bölgesel güç merkezlerinin önünde birer lîç görevini ifa ediyordu. Her üç bölgesel güç merkezi de lîç’in kapağını daha fazla tutmaları durumunda kontrolden çıkan gücün öngörülemez büyük yıkımlara sebep olacağını hissettikleri için de Sovyet, şahlık ve Kemalist rejimlerini her biri farklı şekillerde devre dışı bırakıldılar.
Nitekim Türkiye de son yıllarda ekonomik, sosyolojik, tarihsel ve kültürel gücü oranında müdahil bir güç olduğunu gösteriyor.
Buraya kadar anlattıklarım, gücün temerküz ettiği odağın günün birinde harekete geçmesinin bir yaratılış özelliği, yaratılıştan kaynaklanan bir zorunluluk olduğunu vurgulamaktı.
Bilindiği gibi yaratma Arapçada “halk” demektir. İnsanın bireysel, toplumsal ve devlet organizasyonu düzeyinde yaratılışa (halk) uygun ve fakat hukuk normları dahilinde hareket etmesi de yine Arapçada aynı kökten türetilmiş “ahlak” (tekili huluk) ile ifade edilir.
Şu halde insanın, toplumun, devletin yaratılışa (halk) uygun hareket etmesi kaçınılmazdır, bu hareketin hukuk normları içinde gerçekleşmesi (ahlak) ise medeniyet sürecinin önünü açar.
Kelime olarak “halk” ile “ahlak” aynı kökten geldikleri gibi sistem olarak “yaratılış” ile prensipler manzumesi “ ahlak” da aynı kaynaktan gelir. Allah.
Bu günkü sorunumuz çeşitli güç merkezlerinin yaratılışa (halk) uygun olarak harekete geçmeleri değil, yaratılışın gereği olan hareketlerin kontrol mekanizması olarak ahlaka uygun hareket etmemeleridir. Gözlemlediğimiz, yıkım ve ifsat bu yüzdendir.
Su illaki akacak elverir ki doğru çatlağını bulsun.