Günay PKK, Demokratik Siyasetin Önünde Engeldir

Yayınlama: 15.09.2022
352
A+
A-
Araştırmacı Gazeteci

Ertuğrul :

KHK, Muhalifleri Tasfiye Amacıdır

, Önünde

  1. Peker Olayı; Çürümeye Tahammülsüz Kişilerin Tanıklığıdır.

 

Son günlerde ismi sıklıkla Cumhurbaşkanlığı adayları arasında geçen siyasi lider Ertuğrul Günay’la bir röportaj gerçekleştirdim. Sedat Peker’in ifşalarından, Kürt meselesine, KHK sorunundan Ak Parti hükümetine kadar pek çok soru sordum. Kendisi de buna içtenlikle cevap verdi. Sözü uzatmadan, soru-cevap şeklindeki röportajı aktarmak istiyorum.

 

1-Sn. Bakanım; zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Çok sorunlu ülke gündeminin tamamını sorup cevap almanın olanaklı olmadığını biliyorum. Ama önce izninizle ilk soruma sizden başlamak istiyorum. Neden siyasete girdiniz? Yazdığınız “Bir Hürriyet Hikâyesi” kitabınız ile “Muhtıra’dan Darbeye” adlı kitaplarınızı okudum. Güzel bir kaleminiz var. Pekâlâ, Nobel ödüllü bir yazar da olabilirdiniz diye düşünüyorum.

 

Cevap:

Siyaset, ülke ve dünya sorunları üzerinde düşünmek, çözüm aramak ve bunları paylaşmak anlamını taşıyor. Öğrencilik yıllarımdan beri bu konulara ilgi duydum.

Okumaya olduğu kadar konuşmaya, yazmaya da  meraklıydım. Ancak yazar olmak, hele edebiyat alanında ünlü olmak özel yetenek gerektiriyor. Kitaplarımla ilgili değerlendirmelerinize teşekkür ederim. Ancak ünlü bir yazar olmaya hiç niyet etmedim.

 

2-Sosyal medyada denk geliyorum. Cumhurbaşkanlığı adaylığına aday isimler arasında sizin de isminiz yazılırken kimi vatandaşlara hâlâ size şu eleştiriyi yapmaktadır. “CHP’yi bırakıp Ak Parti’de siyaset yaptı” gibi eleştiriler. Ben sizin hikâyenizi ve siyasal mücadele verirken yaşadığınız meşakkatlı hayatınızı biliyorum ama kısaca okuyucular için geçiş sürecini özetler misiniz?

 

Cevap:

Bizde siyaset önyargılar, karşılıklı suçlamalar üzerinden sürdürülmeye çalışılır: gerçeği araştırmaya, sorgulamaya kimse pek emek vermez. Ben CHP’den ayrılarak AKP’ye katılmadım. 1994’den itibaren Sayın Baykal’ın yönetim anlayışına itiraz ettim, karşı çıktım.  Bu nedenle 1995, 99 ve 2004 seçimlerinde milletvekili adayı bile olamadım.

2004’de de haksız nedenlerle ve baskıyla -çeyrek asır milletvekili bile olmadan her kademesinde emek verdiğim partiden-  ihraç edildim. 2007’de bağımsızken, hiçbir parti ile ilgim yokken AKP’den gelen öneriyi kabul ettim.

Türkiye Cumhuriyeti 60 ve 61 hükümetlerinde Kültür ve Turizm Bakanlığı yaparak, ülkemize ve hiç ayrım gözetmeksizin bütünüyle milletimize hizmet etmek, kalıcı eserler bırakmak imkanı buldum.

 

3-Bu konuda bir öz eleştiri yapma ihtiyacını duyuyor musunuz? Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Solcu/sosyalist, demokrat, mühafazakâr vs. gibi herhangi bir ideolojiye bağlı/bağımlı hissettiğiniz oldu mu? Hissediyor musunuz? Veya herhangi bir aidiyet duygusunu yaşıyor musunuz?

 

Cevap:

‘Solcu’ ‘Sağcı’ gibi katı ideolojik kalıplardan pek hoşlanmam. Bunu eski yazılarımda da yazdım, anlattım. Demokrasiye ve sosyal adaletin gerekliliğine inanıyorum. Çoğulcu/ katılımcı demokrasinin ve sosyal devletin bu çağın en iyi yönetimi olduğu kanısındayım.

Bu anlamda kendimi ‘sosyal demokrat’  olarak görüyorum. Bulunduğum her yer ve görevde bu anlayışıma bağlı kalmaya çalıştım. Doğrusu partilerin, hele liderlerin bağnazlıklarına hiç katlanamıyorum.

Benim, özgürlük, eşitlik, adalet anlayışım, partilerin çıkarlarından ve dayatmalarından önde geliyor.  O yüzden bu çıkarcılıklar ve dayatmaları görünce yolumu ayırıyorum.

4-Kitaplarınızı okurken, dönemin Adalet Partisi ile bugünün Ak Parti’sini nedense birbirine çok benzetiyorum. Ak Parti’nin bugünkü geldiği yeri nasıl görüyorsunuz?

Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçişin asıl nedeni Sn. Erdoğan’ın istemesi mi yoksa bu sistemin hayata geçmesini isteyen emperyal güçler var mıdır? Örneğin bu konuda, daha sisteme geçilmeden İngiliz Kraliyet Ailesine bu konuda raporlar verildiği iddia ediliyor.

 

Cevap:

Adalet Partisi (öncesi DP, sonrası DYP/ANAP) ile bugünkü AKP oldukça farklı. Yola çıkışları benziyor. Ancak bu partilerin hiç biri, süreç içinde rejimi değiştirmeye, cumhuriyetle ve Atatürk’ün reformlarıyla çatışmaya kalkmadı; bunu amaçlayanlara da izin ve imkân vermedi.

Bu açıdan bugünkü görünümüyle AKP, tüm cumhuriyet ve demokrasi tarihimizde bir istisna ve sürdürülebilir değil. 

Kuruluş ilke ve hedeflerine aykırı olarak gelinen bu nokta, tümüyle Sayın Erdoğan’ın 2013’den bu yana artarak gelişen korku ve kaygılarının sonucu; dış güçlerin dahli yok, ama 2014, 15 ve devamında önemli kırılma noktalarında doğru, tutarlı karşı duruşlar geliştiremeyen muhalefetin vebali çok.

 

5-Ülkede, toplumdaki genel kanaat, devletin bütün kurumlarının cemaatlere teslim edildiği, bu yüzden başta liyakat olmak üzere, devletin bütün anayasal sisteminin çöktüğü, bu çöküş sonucunda şu anda ağır ekonomi/siyasi, toplumsal, kültürel ve inanç krizi yaşadığımızdır. A) Bu görüşe katılıyor musunuz? B) Tarikat/cemaatler kapatılmalı mı yoksa devletin denetleyeceği sivil toplum örgütleri gibi faaliyet mi yürütmeli?

 

Cevap:

Bugün çeşitli inanç veya düşünce çevrelerinin kamuda etkili olmasının tek ölçütü Erdoğan’a biat edip etmemiş olmalarıdır. O nedenle, görünür olanların çoğu aslında iktidar nimetlerinin peşinde maddi çıkar ve nüfuz edinmeye çalışan fırsatçı yapılar.

Demokratik çoğulcu toplumlarda elbet her inanç ve düşünce çevresinin örgütlenme hakkı vardır. Ama bunlar kamuda erk sahibi ve baskı aracı olamazlar.

Kendi alanlarında, tümüyle sivil yapılar olarak varlıklarını sürdürürler. Kamu yönetiminde ‘laiklik’ ilkesi  bu açıdan önemli ve vazgeçilmezdir. 

 

6-Uzun süredir Sedat Peker, Ak Parti ve Ak Parti hükümeti içinde meydana gelen pek çok yolsuzluk/hırsızlık ve cinayet olaylarını dillendirmekte, hiçbir şekilde yalanlanmamaktadır. Bu kadar sağlam, inkâr edilemeyen, devletin şah damarından bilgileri alan Sedat Peker kimdir? İddia edildiği gibi suç örgütünün lideri mi? Örgüt üyesi ya da Özel Harp Dairesinin yetiştirdiği bir eleman mı? Ak Parti’yle kurduğu ilişki nedir?

 

Cevap:

Bu kişiler ve yapılarla ilgili özel ilgi ve bilgi sahibi değilim. Türkiye’nin temiz toplum arayışlarının bu yol ve yöntemlerden medet umma çaresizliğini de hüzünle izliyorum. Görünen o ki, devlette çürüme tahammül edilemez boyutlara vardı ve bu tahammülsüzlüğü yaşayan birtakım çevreler olayların tam içinden kişilerin tanıklığını gündeme soktu.

 

7-Başta ülkemizde ve Ortadoğu’nun tamamında devlet/hükümet içinde yapılan yolsuzluklar/hırsızlıkların sebebini neye bağlıyorsunuz?

Cevap:

 

Doğu toplumlarında iktidara sahip olmak hemen her şeye sahip olmak, mutlak güç sahibi olmak anlamı taşıyor. Çünkü gücü dengeleyecek, hele denetleyecek hemen hiçbir yetkili kurum ve geçerli kural yok.

Böyle baskıcı, kapalı toplumlarda yolsuzluklar, kayırma,  zimmet, irtikap, rüşvet gibi  eylem ve işlemler zirve yapar. Orta doğu, Asya, Latin Amerika toplumları buna örnektir.

Bu tür olayları önlemenin yolu, katılımcı demokrasi ve saydam, hesap verir yönetim anlayışlarını kurum ve kurallarıyla gerçekleştirmekten geçiyor.

 

8-Sadece sağ iktidarlar mı yolsuzluğa bulaşır yoksa sağ-sol fark etmeksizin hırsızlık ve yolsuzluk bu toplumların kültürel/ahlaki sorunu mudur?

 

Cevap:

 

Denge ve denetim mekanizmalarının gerçeklik kazanmadığı her yerde, sol/sağ fark etmez, durum aynıdır. Ülkemizde de, dünyada da bunun örnekleri çoktur.

 

9-Kürt meselesinin çözümü konusunda ne düşünüyorsunuz? Silahların susması, PKK’nın silah bırakması, Kürt dili ve Kürt siyasetçilerin üzerindeki baskıların son bulması, kendine Kürdüm diyen vatandaşların fişlenip kamu haklarından mahrum edilmemesi, Doğu da ayrı Batı da ayrı hukukun uygulanmaması için: a) tekrar bir “barış süreci” gibi sürece ihtiyaç var mı? Varsa bunun koşul ve zemini nasıl olmalı? Mevcut hükümet bir daha bunu yapmaya gücü var mı? B) Meral Akşener’in, Hükümetin tekrar İmralı’yla görüştüğü iddiası hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Cevap:

 

Türkiye, başlangıçtan beri ‘çoğulcu demokrasi’, ‘eşit yurttaşlık’ anlayışını içselleştiremedi. Bugün barış ve esenlik içinde bir toplum olmamızın önündeki en önemli engellerden biri budur.

Bu eksiklik, günlük siyaset içinde karşımızda ‘Kürt Sorunu’ olarak şekilleniyor. Birileri, bu anlatıma öfkeleniyor, Türkiye’de eşitliğin var olduğunu savunuyorlar.

Oysa, Anayasa ve yasalarda eşit olduğumuzun yazılı olması yetmiyor. İnsanların dilini, kültürünü öğrenip geliştirmesini, etnik ya da inanç kökenini, -bir ayrımcılığa maruz kalmayacağını bilerek-, özgürce ifade etmesini sağlayamadıkça, kağıt üzerinde yazılı olanın bir hükmü yoktur.

 

Doğal olarak, bu sorunun yeni olmadığını, bu tartışmaların yüzyıllık bir mesele olduğunu kabul etmek ve söylemek gerekiyor.

Ancak, dünyanın ve Türkiye’nin soğuk savaş ortamından çıktığı dönemde, ortaya çıkan PKK yapısının kullandığı yöntemler, sorunun kalıcı ve barışçı çözüme ulaşmasını engelledi.

PKK, hala sorunun demokratik siyaset eliyle çözümünün bir engel oluşturuyor.

Ben, artık PKK’nın hiçbir şart ileri sürmeden Türkiye’ye karşı silah bıraktığını ve sahayı tümüyle siyasete terk ettiğini söylemesinin zamanının geldiğini, hatta geçtiğini düşünüyor ve bunu açıklıkla  her yer ve zamanda söylüyorum.

PKK’nın bu tutumu içeride olduğu kadar dışarıda, Suriye’de de, Türkiye’yi daha doğru ve akılcı çözümlere zorlayacaktır.

 

10-Siyasal partilerin KHK’lılarla ilgili açıklama ve yayınladıkları “eylem planı”nı samimi buluyor musunuz? Sizce KHK’lıların mağduriyetleri nasıl çözülmeli ve Hükümet neden çözmemekte ısrar ediyor? 

 

Cevap:

 

KHK’lılar sorunu, Türkiye’de hukuki bir sorun değildir. İktidar bu konuyu, muhaliflerini kamudan tasfiye etmenin acımasız bir aracı olarak kullandı, kullanıyor.

 

Hukuken, hakkında engelleyici bir yargı kararı olmayan herkesin, işine, özlük haklarına derhal kavuşması gerekir. Bu gereklilik, tartışılmayacak kadar açık ve nettir.

Öte yandan, işlendiği zaman kanunda suç olarak görünmeyen nedenlerle kimseye ceza verilemez.

Bu kural anayasa hükmüdür.

Bu tür yargılamaların da yenilenmesi ve mağduriyetlerin giderilmesi gerekir.

 

Muhalefet partileri içinde konuyu bu açıklıkla dile getirenler var. Zaman zaman bu netliği zedeleyen, tereddütlü beyanlar da oluyor. İktidarın şimdiye kadar ki en büyük başarısı, muhalefetin zihin altını etkilemesi oldu.

Bunun izlerini KHK’lılar yahut HDP konusunda çokça görüyoruz. Ama gün geçtikçe güneş, kara bulutların etkisinden çıkıyor. Gün aydınlanıyor.

 

11-Altılı Masa sizi Cumhurbaşkanı adayı göstermek istese aday olur musunuz? Aday olmanız durumunda toplumun bütün kesimlerine hitap edip oy alabileceğinizi düşünüyor musunuz? Altılı masa, kendi içinden mi aday çıkarmalı yoksa masanın dışından mı bir aday çıkarılmalı? Altılı masanın HDP’yi dışlamasının nedenini neye bağlıyorsunuz?

 

Cevap:

 

Bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının, hele birden çok siyasi parti tarafından ‘cumhurbaşkanı’ adayı gösterilmesi, büyük onurdur.

Siyasetle uğraşan kimse bu onuru bir kalemde ret etmez, edemez.

 

Ama bu onur, ayrıca büyük sorumluluk da gerektirir. Seçim kazanmak ve sonra ülkenin en kısa sürede parlamenter sistem eliyle demokratik hukuk devleti yapısına kavuşmasında kolaylaştırıcı ve  yol gösterici olmak da gerekir.

Böyle bir öneri olursa, öneriyi bu sorumlulukla değerlendirir ve kararımı ona göre veririm.

Kendi payıma, Cumhurbaşkanı adayının masanın mutabakatıyla ve masa dışından belirlenmesinin daha doğru ve daha birleştirici olacağını düşünüyorum.

Bir siyasi parti bağlılığı çağrıştırmayan, deneyimli, dürüst, demokrat bir siyasi kişiliğin, tüm partilerin ve partisiz yurttaşların güven ve desteğini sağlamakta kolaylık yaşayacağı açıktır.

Partili, partisiz birçok yurttaşın siyasetten beklentisi çok da farklı değildir: Daha iyi bir yaşama düzeni, daha iyi bir gelir ve geçim imkânı, çocuklarının geleceği, her alanda hakça, adil ve eşit davranışlarla karşılaşmak. Bu özlemler çok haklı ve insanidir.

HDP seçmenini burada ayrı tutmak mümkün müdür, haklı mıdır?

Partilerin, HDP ile mesafesi, iktidarın zihinsel hegemonyasının sonucudur.

Seçim sürecinde seçmenin orta iradesi ve daha iyiye erişme kararlılığı bu tür yapaylıkları aşacaktır.

 

 

 

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.