Profesyonel gazetecilik hayatımda yaşadığım en sıkıntılı anlar, dünya ve Alman futbolunun efsane ismi Franz Anton Beckenbauer ile röportaj yaptığım o “gerilim dolu” anlar idi.
O gün kendisine içimden gülmüştüm, ama geçen gün kendisine içimden üzüldüm. Çünkü tüm haber ajanslarında, bu “futbol profesörünün” vefat ettiği bildiriliyordu. Beckenbauer, 78 yaşındaydı.
FIFA Dünya Kupası’nı hem futbolcu olarak hem teknik direktör olarak kazanan üç kişiden biri olan ve “Kaiser” (İmparator) lakabını taşıyan Franz Beckenbauer, Avusturya’nın Salzburg şehrinde hayata gözlerini yumdu.
Franz Beckenbauer’in eşi, Alman efsanenin uykusunda huzur içinde vefat ettiğini açıkladı. Aileden yapılan açıklamada, derin bir üzüntü yaşandığı belirtilirken, kamuoyundan sessizce yas tutmaları ve soru sormaktan kaçınmaları istendi. Açıklamada, “Eşim ve babamız Franz Beckenbauer’in, ailesi ile birlikte huzur içinde uykusunda vefat ettiğini derin bir üzüntüyle duyuruyoruz” ifadeleri kullanıldı. Açıklamada ölüm nedenine ilişkin bir bilgi verilmezken, “Huzur içinde yas tutmamıza izin verilmesini ve herhangi bir soru sorulmamasını istiyoruz” denildi.
Yaşadığım ülke olan Almanya’nın yetiştirdiği en büyük futbol adamlarından birinin aramızdan ayrılışı, bu ülkede yaşayan herkes gibi beni de derinden üzdü. Çünkü Brezilya için Pelé neyse, Arjantin için Diego Maradona neyse, Portekiz için Eusébio neyse, Macaristan için Ferenc Puskás neyse, Romanya için Gheorghe Hagi neyse, Türkiye için Sergen Yalçın neyse, Almanya için de Beckenbauer o.
Ama beni herkesten daha farklı bir şekilde üzdü, bu ölüm haberi. Çünkü Beckenbauer ile yaşadığım çok tatlı anılarım var.
Bunları birazdan anlatacağım.
* * *
Dünya ve Alman futbolunun efsane ismi Franz Anton Beckenbauer, 11 Eylül 1945 tarihinde Almanya’nın Bavyera (Bayern) eyaletinin başkenti Münih (München) şehrinin Giesing semtinde doğdu.
Franz Beckenbauer futbol oynamayı, kulüp sahaları ebeveynlerinin evinin hemen yakınındaki Giesing semtinde bulunan SC 1906 München’de öğrendi.
Çocuklar bazı şeyleri çok ister ya, sonra olmayınca üzülürler, ağlar sızlarlar. Aslında olmaması daha iyidir, ama anlamazlar. 1958’de 12 yaşındayken TSV 1860 München’e geçmeyi çok istiyordu, hep bunun hayâlini kuruyordu. Fakat bu kulüple oynadıkları bir maçta rakibi Gerhard König ile kavga edip yüzüne tokat atan Beckenbauer’in hayâllari de suya düşmüştü. Formasını giymenin hayâllerini kurduğu takıma karşı oynadıkları maçta, o takımın bir oyuncusuyla kavga etmesi, düşlerinin sonu olmuştu. Küçük Franz Beckenbauer çok üzüldü, günlerce ağladı. Bu yüzden planlarını değiştirerek Bavyera Münih (FC Bayern München)’e transfer olmak zorunda kaldı. Ama bilmiyordu ki, bu olay, aslında “Allah’ın bir lütfu” idi. Zirâ Bayern München ile Beckenbauer bir “dünya markası” olacaktı.
Kimbilir; 12 yaşındayken sahada yaptığı o kavga olmasaydı, belki de 1860 Münih’in yolunu tutacak, kaderi tamamen farklı şekillenecek ve kimsenin tanımadığı sıradan bir futbolcu olarak kariyerini tamamlayacaktı. Bilemeyiz! Top yuvarlaktır ama tokat düzdür…
Beckenbauer 1968, 1974 ve 1976 yıllarında Almanya’da “Yılın Futbolcusu” seçildi. Franz Beckenbauer, 1968’den bu yana medya ve hayranlar tarafından “Kaiser” (İmparator) olarak anılmaya başlandı.
1972’den 1974’e kadar FC Bayern München ve Franz Beckenbauer, arka arkaya üç şampiyonluk kazanan ilk Alman kulübü oldu.
1974, Beckenbauer’in en başarılı yılıydı. Önce FC Bayern München ile Bundesliga’da şampiyon oldu, ardından Avrupa Kupa Galipleri Kupası’nı kazanan ilk Alman takımı oldu. Millî takımla da kendi ülkesinde dünya şampiyonu oldu.
1974 FIFA Dünya Kupası’nı Almanya kazandı. 1974’te Beckenbauer takımı üçüncü Dünya Kupası’nda finale taşıdı. Yugoslavya, İsveç ve Polonya’ya karşı kazandıkları galibiyetlerin ardından finalde Hollanda’yı 2 – 1 yenip yeni dünya şampiyonu oldular.
23 Şubat 1977’deki 103. uluslararası maçı (Fransa’ya karşı 1 – 0 kaybettiler) Beckenbauer’in son millî son maçıydı. 12 yıllık millî futbolculuğu boyunca 103 uluslararası maçta forma giydi ve 14 gol attı. Oynanan oyunların % 91’inde kullanıldı. 80 veya daha fazla uluslararası maça çıkan başka hiçbir oyuncu bu kotaya ulaşamadı. Tüm uluslararası maçlarında ilk 11’de yer aldı ve yalnızca altı kez oyuncu değişikliği yapılarak oyundan alındı.
Bundesliga kariyeri boyunca Beckenbauer, 396’sı FC Bayern München ve 28’i Hamburger SV için olmak üzere 424 Bundesliga maçı oynadı. Bayern adına 44 Bundesliga golü attı. Kendi kalesine attığı 4 golle de Bundesliga’nın tüm zamanların kendi kalesine gol atan oyuncular sıralamasında uzun süre üçüncü sırada yer aldı.
Futbolu bıraktıktan hemen sonra, Hansestadt Hamburg şehrinde, 15 Mayıs 1982 tarihinde, engellilere, muhtaçlara ve ihtiyaç sahibi insanlara kendi kusurları olmaksızın destek olmak için Franz Beckenbauer Vakfı’nı kurdu.
1984 UEFA Avrupa Kupası’nda ilk kez bir Alman takımının grup aşamasında elenmesinin ardından Franz Beckenbauer, istifa eden teknik direktör Josef “Jupp” Derwall’ın halefi olarak Alman millî takımının sorumluluğunu devraldı.
Franz Beckenbauer’in kurduğu takım, Meksika’da düzenlenen 1986 FIFA Dünya Kupası’na büyük beklentiler olmadan gitti. Ön eleme turunda Danimarka’ya 2 – 0 mağlup olmaları gibi vasat maçlara rağmen finale yükseldi. Takım, Arjantin’e karşı turnuvanın en iyi maçlarından birini oynadı. Ancak 3 – 2 mağlup oldular ve Arjantin şampiyon oldu.
Almanya, kendi ülkesinde düzenlenen 1988 UEFA Avrupa Kupası’nda şampiyonluğun favorilerinden biri olarak kabul edildi. Ancak Hollanda’ya karşı oynanan yarıfinalde Beckenbauer’in çalıştırdığı takım, 2 – 1 yenildi.
İtalya’da düzenlenen 1990 FIFA Dünya Kupası’nda Alman millî takımı teknik direktörü Franz Beckenbauer, dört yıl önce olduğu gibi takımını finale taşımayı başardı ve son rakipleri bir kez daha Arjantin oldu. Almanya, normal sürenin bitimine kısa bir süre kala Andreas Brehme’nin penaltı golüyle üçüncü kez Dünya Kupası’nı kazandı. Bu, Franz Beckenbauer’i, Brezilyalı futbol efsanesi Mário Jorge Lobo Zagallo’dan sonra hem futbolcu hem de teknik direktör olarak dünya şampiyonu olan ikinci sporcu yaptı. Özellikle unutulmaz olan, maçtan sonra sahada tek başına ve düşüncelere dalmış bir şekilde dolaşırken, oyuncuların şeref turları atmasıydı. Beckenbauer, Dünya Kupası’nı kazandıktan sonra DFB’den fahrî antrenörlük lisansı aldı. Rekabetçi bir maçı (Dünya Kupası finali) kazandıktan sonra istifa eden ilk takım patronuydu.
25 Kasım 1991’de Franz Beckenbauer, FC Bayern München’in başkan yardımcılığına seçildi. 1994 – 2009 yılları arasında kulübün başkanlığını yaptı.
FC Bayern München ile olan ilişkisinin yanısıra, 1998’den 2010’a kadar DFB’nin başkan yardımcılarından biriydi. İhale komitesinin başkanı olarak Almanya’nın 2006 FIFA Dünya Kupası teklifini başarıyla destekledi ve ardından 2006 Dünya Kupası organizasyon komitesinin başına geçti.
12 Nisan 2006’da Avusturya Postası, Beckenbauer’in onuruna 75 sentlik bir pul bastırdı (Michel No. 2579).
Franz Beckenbauer, Ocak 2007’den Haziran 2011’e kadar FIFA İcra Komitesi üyesiydi. Nisan 2011’den Ekim 2012’ye kadar Beckenbauer, futbolun gelişimi ve geleceği ile ilgilenen FIFA Görev Gücü Futbol 2014’ün başkanlığını yaptı. Diğer üyeler Pelé ve Bobby Charlton’du.
Franz Beckenbauer hayatı boyunca üç kez evlendi ve beş çocuğu vardı.
7 Ocak 2024’te 78 yaşında Avusturya’nın Salzburg şehrinde hayata veda etti.
* * *
Gazetecilik hayatımda, Franz Beckenbauer’le ikisi 2007’de, biri de 2008’de olmak üzere üç defa biraraya geldim.
Bunların ikisinde başbaşa sohbet ettim. Biri 2 Temmuz 2007’de, Saarland eyaletinin St. Ingbert kentinde, Almanya Millî Takımı’nın ve Galatasaray’ın eski efsane teknik direktörü Josef “Jupp” Derwall’ın cenazesinde, biri de 2 Şubat 2008’de Hessen eyaletinin başkenti Wiesbaden’de düzenlenen bir “Spor Balosu” gecesinde.
Anlatacağım olay, Beckenbauer’le son buluşmamız olan, 2008’deki o baloda yaşadıklarımdır.
Almanya’da Cumhurbaşkanlığı ve merkezi Frankfurt am Main şehrinde olup kısa adı DSH olan Alman Spor Yardımı Vakfı (Stiftung Deutsche Sporthilfe) tarafından her yıl Şubat ayının ilk haftasında bir “spor balosu” düzenleniyordu. İsmi, “Ball des Sports”.
Bir eğlence gecesine verilen bu isim, aslında ilginç ve oldukça “zekice” bir isim. “Ball”, Almanca’da hem “balo” hem de “top” anlamına geliyor zirâ. Dolayısıyla spor ve sanat dünyasını buluşturan bu eğlence gecesinin ismini hem “Spor Balosu” hem de “Spor Topu” olarak okuyabilir, anlayabilirsiniz.
Spor, sanat, siyaset ve medya dünyasının önemli isimleri gecede buluşuyor, müzik ve danslar eşliğinde eğleniyor, sohbet edip kaynaşıyor. Böyle bir balo.
2008’deki baloya ben de davetliydim. 2 Şubat 2008 gecesi, Wiesbaden’deki “Rhein- Main Halle”de düzenleniyordu. Bu, her yıl geleneksel olarak düzenlenen balonun 38.’si.
Gazetedeki mesaim bittikten sonra alelacele eve gittim, hızlıca akşam yemeğini yedim ve üstümü giyinip hazırlandım. En güzel takım elbisemi giyip (okuyan da birkaç takım elbisem var sanacak), kravatımı takıp, çıkmadan önce son kez aynada, Cenab-ı Allah’ın özene bezene yarattığı o yakışıklı yüzüme bakıp evden çıktım. Arabayla balonun yolunu tuttum.
Salona girer girmez büyülendim zaten. Spor ve sanat dünyasının tüm ünlü isimleri orda ve ben de aralarındayım. Her gün televizyonlarda gördüğümüz, ismini herkesin bildiği tüm ünlü isimler burda. Aralarındaki en “ünsüz” kişi benim. Ama olsun; “Türkiye’deki İslamî camiâda ve Kürt mahallesinde de beni herkes tanır” diyerek kendi kendimi teselli ediyordum.
Davete icabet edip gittim gitmesine de, ne yap’cam bilmiyorum ki… Yani nasıl davranılır, ne yapılır, hiç bilgim yok. Bırakın Cumhurbaşkanlığı düzeyindeki böyle üst düzey bir baloyu, daha bugüne dek sıradan basit bir baloya bile gitmiş değilim. Hayatımda ilk defa bir baloya gidiyorum. Doğduğum Elazığ’da balo mu vardı, kofigler? Ezê feqîr…
Herkes oldukça mutlu, oldukça rahat. Bense ortalıkta aval aval duruyorum, şaşkın ördek gibi etrafa bakınıyorum. Kendimi Kaddafi’nin çadırındaki Erbakan gibi hissediyorum. Ya da Anıtkabir törenindeki HADEP’liler gibi. Veyahut Ahmet Hakan’la beraber Umre’ye giden Ertuğrul Özkök gibi.
Ayakta birbirleriyle keyifli keyifli sohbet eden herkesin elinde içki kadehi var. E ben alkol kullanmıyorum, ne yapacam? Hayatımda ağzıma almamışım. Ma haramdır daa. Qay Mısılmanız yani. Acaba soğuk bir tas ayran istesem, ayıp olur mu? “Boşver” diyorum içimden, “Sosyeteye rezil olmayalım”.
Müzik olarak jazz türü şeyler çalıyor. Ne anlarım ben? Şıvan Perwer’in, Ahmet Kaya’nın, Sezen Aksu’nun, Ceylan’ın şarkılarıyla büyümüşüm. Bazıları dans ediyor ama ben ne anlarım danstan valstan tangodan? Şöyle hareketli bir “Şemmamê” çalacak ki, mendili kapıp halay çekeyim…
Sonra derin bir nefes alıp, kendime cesaret aşılamaya çalıştım. İçimden kendi kendime şunları söylüyordum:
“Korkma!…
Sen kiii, Karakoçan’daki mahalle maçlarında, mahallemizin Kalecikliler’e en çok gol atan çocuğusun…
Sen kiii, Karakoçan Lisesi’nin futbol takımına daha Orta 3 öğrencisiyken seçilmiş birisin…
Sen kiii, beton sahada rövaşata yaparak sol köprücük kemiğini kırmış bir futbol kahramanısın…
Sen kiii, yeni bir kızla tanıştığında, önce ona hangi takımı tuttuğunu sorar, eğer Beşiktaş’ı tutmuyorsa onunla duygusal ilişki başlatmayan asil bir yavru kartalsın…”
Bir süre ortalıkta dolaştıktan sonra, Franz Beckenbauer ile gözgöze geldim. Görür görmez birbirimizi tanıdık ve gülümseyerek selamlaştık. Evet, O da tanıdı beni. Zirâ bundan 6 ay önce, Jupp Derwall’ın cenazesinde tanışmıştık.
Yanına gittim, elimi uzatıp tokalaştım. Hal hatır sorma faslından sonra, kendisiyle, gazetede röportaja dönüştüreceğim bir sohbet yapmak istediğimi söyledim. Memnuniyetle kabul etti. Önce fotoğraf makinamı, bizi çekmesi için orda bulunan birine verdim (muhtemelen sosyete dünyasından ünlü biriydi, ama ben tanımıyordum). Niyetim fotoyu önceden çekmekti, sohbet esnasında değil; çünkü sohbeti iki dost sohbeti şeklinde rahat tavırlarla yapalım istiyordum.
Ben ve Beckenbauer mahsus sohbet ediyormuşuz gibi yaptık, hatta Beckenbauer rolünü öyle güzel oynadı ki, birşeyler anlatıyormuş gibi yapıp elini de oynattı. Fotoğrafımızı çektiler. Gazetede bu fotoyu kullanacaktım. Sonra makinayı geri alıp çantama koydum. Ve sohbetimiz başladı.
Sadece 4 ay sonra 2008 UEFA Avrupa Futbol Şampiyonası başlayacaktı. Avusturya ve İsviçre’de ortak düzenleniyordu ve bu seferki turnuvada Türkiye de vardı. Beckenbauer gibi birini karşımda bulmuşken, O’na Türkiye’nin kupadaki şansını sorup bunu haber yapmamak olur mu?
Beckenbauer, Haziran ayında düzenlenecek 2008 Avrupa Kupası’nda boy gösterecek olan Türkiye Millî Takımı’na benim aracılığımla hayatî öneme sahip uyarı ve tavsiyelerde bulundu. O zaman Almanya Futbol Federasyonu (DFB) Başkan Yardımcısı ve FC Bayern München (Bavyera Münih) Kulüp Başkanı olan Franz Beckenbauer, 7 – 29 Haziran günleri arasında Avusturya ve İsviçre’de düzenlenecek olan 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda Türkiye’nin işinin çok zor olduğunu söyledi. Beckenbauer, Türkiye, Portekiz, Çekya ve evsahibi İsviçre’nin bulunduğu A Grubu için “Turnuvadaki en zor grup” yorumunda bulundu. Almanya’nın gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu olarak kabul edilen Beckenbauer, Türkiye’nin işinin çok zor olduğunu ve sıkı hazırlanması gerektiğini tembih etti. Türkiye’nin son katıldığı 2000 yılındaki Avrupa Kupası’nda Hollanda’nın başkenti Amsterdam’da 2 – 0 yenerek eleyen ülkenin Portekiz olduğunu hatırlatan ünlü futbol otoritesi, “Türkiye, Portekiz’e karşı oynayacağı maçı bir hesaplaşma olarak göreceği için stresli olacaktır. Bu durumda Portekiz rahat bir şekilde top çevirir ve oyunu kontrolü altında tutar” değerlendirmesinde bulundu. Gruptaki diğer rakiplerimiz hakkında da yorum yapmayı atlamayan Beckenbauer, “Evsahibi İsviçre ise çok zor yenilen bir takım. Çekler’i söylemeye zaten gerek yok. Müthiş bir enerjiye sahip, tam bir dünya takımı. Almanya’nın da Türkiye’nin de genelde Çekler’e karşı şansı tutmuyor. Elemelerde bizimle aynı gruptaydılar ve Münih’te bizi 3 – 0 yenerek adetâ belimizi kırdılar” şeklinde konuştu. Dünyaca ünlü futbol otoritesi Franz Beckenbauer, son olarak “Türkiye’nin işi sandığından da daha zor” değerlendirmesinde bulundu.
Aksilik bu ya, Beckenbauer kendini kaptırmış bana bunları anlatırken, o anda öyle birşey oldu ki, gazetecilik hayatımdaki en sıkıntılı anlarımı yaşadım. Hatta diyebilirim ki, genel olarak tüm hayatımda böyle kötü bir durum yaşamamıştım.
Franz Beckenbauer’i dinlerken, benimle konuşan, gözlerimin içine bakarak bana birşeyler anlatan Beckenbauer’i dinlerken, yahu ne olduysa, arkadaş nerdeeeeen aklıma düştüyse, birden Şener Şen’in “Neşeli Günler” filmindeki jilet repliği geldi aklıma.
Hani filmde, “Ziya” rolündeki usta oyuncu Şener Şen, bir kahveye girip traş bıçağı satmaya çalışıyor. Satmaya çalıştığı traş bıçağının reklâmını da şu şekilde yapıyor:
“En iyi jilet budur. Dünyanın bütün meşhurları bununla traş oluyor. İngiltere kralı, rahmetli başkan Kennedi, taçsız kral Pele, Bakkenbauer, kaleci Mayer, Nadya Komonaçi, Biricit Bardo, Fenerbahçeli Cemil. Hepsi şöhretlerini bu bıçağa borçludurlar.”
Bu repliği, Şener Şen’in o anlatımını 500 defa izlesen, 500’ünde de kahkahadan yerlere yatarsın. Benim de her izlediğimde gülmekten karnımı tuttuğum bir sahne.
Ama öyle bir anda aklıma geldi ki, bunu yaptırsa yaptırsa ancak benim kötülüğümü isteyen Şeytan yaptırmış olabilir, Şeytan aklıma getirmiş olabilir: Tam da Beckenbauer’le sohbet ederken… O replikte ismi geçen isimlerden biri olan Beckenbauer yanımdayken ve bana birşeyler anlatırken…
Arkadaş, beni bir gülme krizi tuttu ki, bir gülme krizi tuttu ki, sormayın. Beckenbauer gözlerimin içine bakarak bana birşeyler anlatıyor ve benim aklımda Şener Şen’in o “Bakkenbauer” deyişi…
Öyle zor bir durumdayım ki, yer yarılsa da içine girsem. Kahkahamı bastırmak için dudaklarımı sert bir biçimde birbirine bastırıp ağzımı kapatmışım. Böyle yaptığım için yanaklarım şişmiş ve yüzüm pespembe olmuş. Yüzümde açık kalan tek yer olan gözlerimden ise nerdeyse yaşlar gelecek…
Beckenbauer de, mübarek, insan biriyle konuşurken hiç mi yüzünü ondan çevirmez, hiç mi sağa sola dönüp bakmaz. Konuşurken, gözlerini gözlerimden bir saniyeliğine bile ayırmıyor, hatta öyle ki, kirpiklerini dahi kırpmıyor yahu…
Şöyle birkaç saniyelik bir ara yakalasam, içimdekini dışarı savuracam da, olmuyor. Gözlerini dikmiş bana ve bir saniyeliğine ayırmadan konuşuyor. Keşke şimdi biri gelip kendisini çağırsa da, hızlıca tuvalete koşup, tuttuğum nefesimi “puaahhh” diye lavaboya boşaltsam…
Lanet olası “Ziya”, nerden geldin aklıma?…
İnanın kardeşlerim, hayatım boyunca bu kadar zor bir duruma düştüğümü hiç hatırlamıyorum. Dakikalarca nefesimi sıkıca tutup o kahkahayı bastırmaya çalıştım. Perişan bir haldeydim…
Allah’tan fotoğrafımızı sohbetten önce çektirmiştim. Sohbet esnasında çekselerdi, o perişan halimle çıkacaktım ve muhtemelen fotoyu da haber metninde kullanamayacaktım.
Bir de şunu söyleyeyim: Aslında kendisine sormak istediğim birkaç önemli soru daha vardı. Güzel sorulardı ve çok iyi bir haber çıkaracaktım. Ama o kötü durumum nedeniyle, o anda yanıtlamak için konuştuğu soru biter bitmez kendisine teşekkür ettim ve sohbeti bitirdim. Hatta bu kadar kısa sürünce ve ikinci sorudan sonra ben hemen bitirince, O da biraz şaşırır gibi oldu.
Mecbur kaldım. Devam etseydim, muhtemelen daha fazla kendimi tutamayarak kahkaha basacaktım. Düşünün; O ciddi ciddi konuşurken ben birden kahkaha atacaktım. Ve O sebebini bilmediğinden, durduk yere yaptığımı düşünecekti ve bu tavrım kendisine karşı çok büyük bir saygısızlık olacaktı.
Ulan Şener Şen, ulan Şener Şen, yaktın beni yaktın… Franz Beckenbauer gibi dünya futbolunun efsane ismiyle röportajımı mahvettin! Senin yüzünden sohbetim kısa kesildi! (Burdaki “Ulan” hitabım yanlış anlaşılmasın; saygısızlıktan değil, kendisine olan büyük sevgi ve hayranlığımızdan)
Beckenbauer’le sohbetim bittikten sonra alelacele kendimi tuvalete attım. Allah’tan tuvalette kimse yoktu. Tuvalette dakikalarca kendi kendime güldüm. O birikmiş şeyi dışarı attım.
Tuvalette kendi kendime gülerken bile “Ziya”nın yani Şener Şen’in o sesi kulaklarımda çınlıyordu:
“En iyi jilet budur. Dünyanın bütün meşhurları bununla traş oluyor. İngiltere kralı, rahmetli başkan Kennedi, taçsız kral Pele, Bakkenbauer, kaleci Mayer, Nadya Komonaçi, Biricit Bardo, Fenerbahçeli Cemil. Hepsi şöhretlerini bu bıçağa borçludurlar.”
* * *
Güzel dostum Franz Beckenbauer’i kaybettim. Usta oyuncu Şener Şen ise hâlâ hayatta ama kendisiyle hiç tanışmadım. Keşke bir gün tanışsak da, O’na yaşadığım bu olayı sözlü olarak yüzyüze anlatsam.
Franz Beckenbauer büyük bir insandı. Aynı zamanda güzel bir insandı. Almanya’ya ve Alman futboluna yaptığı hizmetlerden dolayı kendisine minnettarız.
7 Ocak 2024’te 78 yaşında hayata veda etti.
Allah rahmet eylesin. Mekânı Cennet olsun.
(*) NOT:
Franz Beckenbauer’le yaptığım sohbetin haberi şu linkte:
https://www.sediyani.com/?p=3661