Kim Bu Neandertallılar?

  Bir Britanya mahrecli içerik şirketi olup “BBC”nin ticarî yan kuruluşu olan “BBC Studios” tarafından çekilen ve ABD mahrecli medya hizmetleri sağlayıcısı ve video yapım şirketi “Netflix”te yayınlanan “Secrets of the Neanderthals” (Neanderthaller’in Sırları) adlı belgesel (1), son birkaç gündür tüm dünyanın ama özellikle de Kürtler’in gündeminde.

Yayınlama: 26.05.2024
15
A+
A-

Kim Bu Neandertallılar?

■ İbrahim Sediyani

Bir Britanya mahrecli içerik şirketi olup “BBC”nin ticarî yan kuruluşu olan “BBC Studios” tarafından çekilen ve ABD mahrecli medya hizmetleri sağlayıcısı ve video yapım şirketi “Netflix”te yayınlanan “Secrets of the Neanderthals” (Neanderthaller’in Sırları) adlı belgesel (1), son birkaç gündür tüm dünyanın ama özellikle de Kürtler’in gündeminde.

Öncelikle, sadece birkaç günlüğüne de olsa, Kürtler’in siyasetle, partilerle değil de bilimle, arkeolojiyle, tarihle ilgilenmelerini sağladıkları için, “BBC Studios” ve “Netflix”e özel olarak teşekkür etmek lazım. Film çekmek ne kadar zor bir iştir bilmiyorum, ama Kürtler’in siyasetle, partilerle değil de bilimle, arkeolojiyle, tarihle ilgilenmelerini sağlamak cidden çok zor bir iştir ve onlar bizim 40 yılda başaramadığımız bu zor şeyi bir saatte başardılar.

Tüm dünyanın büyük ilgisini çeken bu filmin cazibesine en çok Kürtler’in kapılmasının sebebi ise, belgesel filmin, Azad Kürdistan (Güney Kürdistan; Irak Kürdistanı)’daki Şanidar Mağarası’nda bundan 60.000 ilâ 80.000 yıl önce yaşamış olan ve bizimle aynı türden olmayıp başka bir insan türü olan Neandertallılar’ı konu ediniyor olması. Dünya üzerindeki şu anda en ünlü Neandertallı mağarası olan Şanidar Mağarası, başkent Erbil (Hewlêr)’in Mêrga Sor ilçesindeki Bradost Dağları’nın eteğinde yer alıyor. Mağara 18 m yüksekliği, 53 m genişliği, yaklaşık 40 m derinliği ve üçgen girişiyle ihtişamlı bir görünüme sahip. (2)

Yönetmenliğini Ashley Gething’in yaptığı “Secrets of the Neanderthals” adlı 80 dakikalık belgesel filmde Gabriel AndreuGraeme BarkerCaroline ColomeiIbbi El HaniMichael HitchcockChris HuntEmma Pomeroy ve Patrick Stewart gibi oyuncular rol alıyor. (3)

2013 yılında Kürdistan Federe Devleti ile varılan işbirliği çerçevesinde, Kürdistan’daki Soran Üniversitesi ile İngiltere’deki Cambridge Üniversitesi, Şanidar Mağarası’nda bulunan Neandertallı kemiklerini araştırmak üzere bir grup arkeoloğu görevlendirmiş, ekip 2015 yılında mağarada soyu tükenmiş olan Neandertallı bireye ait kemikler bulmuştu. “Shanidar Z” diye adlandırılan bu kafatasının dünyada en iyi korunmuş Neandertallı iskeleti olduğu saptanmıştı. Paleoantropolog Dr. Emma Pomeroy“Burada yetişkin bir Neandertallı’ya ait bir kafatası bulduk. Umarım bu bireyi yeniden canlandırabiliriz (rekonstrüksiyon)” demişti. (4)

Bu açıklamadan yıllar sonra Emma Pomeroy, bu Neandertallı kafatasının 3 boyutlu modelini hazırladıklarını ve bunun “Netflix”te belgesel olarak yayınlanacağını açıkladı. “Secrets of the Neanderthals” (Neanderthaller’in Sırları) adlı belgeselin prömiyeri 2 Mayıs 2024 günü dünya çapında “Netflix”te yapıldı.

Çekimleri KürdistanHırvatistanFransa ve Cebelitarık (Cebel-i Tariq; Gibraltar)’ta gerçekleşen belgeselde, yaklaşık 40.000 yıl önce nesli tükenen arkaik insanların bir alt türü olan Neandertallılar’ın neden yok olduğu ele alınıyor. Belgesel izleyicilere, Neandertallılar hakkında bilinmesi gereken pekçok şeyi, onlar hakkındaki yanılgıları ve daha önce hiç bilinmeyenlere bir yolculuğu anlatıyor. Belgeselde oyuncular Gabriel Andreu ve Ibbi El Hani, yaşlı erkek Neandertallı ve genç kadın Neandertallı rollerini canlandırıyor ve bu da “Netflix”in anlatımının yanında hikâyeye yardımcı oluyor.

Paleoantropolog Pomeroy, bulunan kafatasının 75.000 yıl önce yaşayan ve 40’lı yaşlarının ortasında ölen Neandertallı bir kadına ait olduğunu söyledi. İngiliz ekip, Kürdistan Bölgesi Hükûmeti Arkeoloji Dairesi’nin izniyle iskeleti alıp üzerinde çalıştı. Cambridge Üniversitesi’nden Prof. Graeme Barker, “Kafatası bir pizza kadar genişti. Bu modeli 3D ile yeniden canlandırmak muhteşem” dedi. Bulunan “Shanidar Z” iskeleti kaburga, omuz, sırt, dişler, omurlar, çene ve sağ eli içeriyordu. Parçaları tekrar biraraya getirmek yaklaşık bir yıl sürdü. Dr. Pomeroy kemiklerin çaya batırılmış bisküvi gibi çok yumuşak olduğunu ve güçlendirilmesi gerektiğini anlattı. Yeniden inşâ edilen kafatasının yüzeyi tarandı ve 3D olarak basıldı. Bu çalışma ise dünyanın önde gelen Hollandalı Paleo sanatçıları Adrie Kennis ve Alfons Kennis tarafından yapıldı. Emma Pomeroy, “‘Shanidar Z’nin cesedi, ateşle yemek pişiren ve yiyen canlı bireylerin kol boyu yakınındaydı. Neandertallılar’ın ölülerini gömmek için belirli bir noktaya geri döndüğünü görebiliyoruz. Bu, onlarca, hatta binlerce yıl farklı olabilir. Bu sadece bir tesadüf mü, yoksa kasıtlı mı, eğer öyleyse onları geri getiren ne? Yaşlı bir kadın olarak ‘Shanidar Z’, grubu için bir bilgi deposu olabilir; biz 75.000 yıl sonra buradayız ve hâlâ ondan çok şey öğreniyoruz” dedi. (5)

Kafatası iyi bir durumda bulunmuş olsa da, çok büyük ihtimalle düşen bir kaya yüzünden 2 cm kalınlığına inmişti. Kürdistan yönetiminin izniyle kafatasının parçaları İngiltere’ye getirildi ve iyileştirme, sonra da biraraya getirme süreci başladı. Bu yapbozu gerçekleştirmek bir yıldan uzun sürdü. Pelvik kemiklerinin yanısıra dişte bulunan bazı protein parçaları, iskeletin kadın olduğunun bulunmasında yardımcı oldu. Bulunan iskeletin 40’lı yaşların ortasında hayatını kaybettiği düşünülüyor. Dr. Pomeroy, kötüleşen diş sağlığına dair emarelere ulaştıklarını, bu yüzden doğal hayat döngüsünün sonuna geldiğinden bahsediyor. (6)

Uzun süre boyunca bilim insanları, Neandertallılar’ı uygarlıktan yoksun olarak tanımlamış olsa da, Kürdistan’daki Şanidar Mağarası’nın keşfiyle bu görüş değişti. Mağarada düzgün tasarlanmış mezarlık kalıntıları bulundu. (7)

     “Secrets of the Neanderthals” adlı belgesel filmin Kürtler arasında böylesine büyük bir heyecan ve mutluluk yaratması da gayet anlaşılır bir durum. Çünkü uluslararası bilim insanlarından oluşan bir ekip tarafından çekilen ve dünya çapında izlenen bu belgeselde “Kürt” ve “Kürdistan” vurgusu çok güçlü bir şekilde ve üstelik birkaç kez yapılıyor. Hele belgeselin hemen başında, üstüne basa basa “Kürdistan Dağları” derken öylesine etkileyici bir ses tonuyla söyleniyor ki, izleyicilerin tüyleri diken diken oluyor. Bir Kürt olarak izlerken ben de elbette ki gurur duydum, mutlu oldum. Bu iyi birşey.

Şöyle iyi: Büyük bir yankı uyandıran belgesel, Kürdistan’ın ve Kürdistan tarihinin tüm dünyanın dikkatini çekmesine neden oldu. Sadece ilk 3 gün içinde yarım milyardan fazla insan (dünyadaki her 16 kişiden 1’i) bu belgeseli izledi. Ve bunun etkisiyle, dünyada tam 11 milyon kişi, internette arama motorlarında “Kurdistan” ve “Şanidar” kelimelerini arattı. Kürdistan tarihinin Neandertallı bireyler aracılığıyla tanınması, Kürdistan’ı egemenlikleri altında tutan devletlerin hoşuna gitmedi. Türkiyeİran gibi devletler, belgeseli sansürlemeye, en azından “Kürdistan” adını belgeselden çıkarmaya çalıştı. Ancak girişimleri hiçbir sonuç vermedi. (8)

Velhasıl son birkaç gündür tüm dünya, hususen de Kürtler, Neandertallılar ile birlikte yatıp kalkıyor. Bununla ilgili gazete ve web sitelerinde ardı ardına haberler yayınlanıyor. Sosyal medya kullanıcılarının yaptığı paylaşımlar da ekseri bununla ilgili. “X” (Twitter)“Facebook”“İnstagram” gibi sosyal medya mecralarındaki Kürt kullanıcılar yoğun bir şekilde bu konuyla ilgili paylaşımlar yaparken, onların paylaşımlarına bakan Türk, Fars ve Arap kullanıcılar ise bu paylaşımları “Süper Kupa” maçına çıkan Fenerbahçe U-19 takımı çocukları gibi ağzı açık bir şekilde seyredip, olayı anlamaya çalışıyorlar.

Bunlar güzel şeyler. Kürtler’in siyasetten, partilerden kafasını kaldırıp bilime, arkeolojiye, tarihe merak salması, olağanüstü güzellikte bir gelişme.

Peki kim bu Neandertallılar?

İsterseniz gelin, bu bizden farklı insan türünü biraz yakından tanıyalım…

Bizim dışımızdaki başka insan türlerinden bazıları, bilimsel olarak ve arkeolojik çalışmalarla ortaya çıkarılmış, bugün artık bilinmektedir. Ancak bunlar, bizim dışımızdaki insan türlerinin tamamı değildir. Sadece bir kısmı, sadece bildiklerimizdir.

Biz Homo sapiensler olarak eskiden yalnız değildik. Fakat şu anda sadece bir insan türü var ve bu tarihsel olarak gerçekten garip.

Peki, kaç tane erken insan türü vardı?

Tam olarak kaç farklı insan türünün var olduğunu bulmak sözkonusu olduğunda, özellikle araştırmacılar tamamen ayrı ve önceden bilinmeyen türler olduğu anlaşılan yeni fosilleri ortaya çıkarmaya devam ettikleri için, işler oldukça hızlı bir şekilde karmaşıklaşıyor. Bazı araştırmacılar, Homo erectus olarak bilinen türlerin aslında Homo georgicus ve Homo ergaster dahil olmak üzere birkaç farklı türden oluştuğunu iddiâ ediyor. Bazı biyologlar, türler arasındaki çizgileri çizmek için DNA kullanmayı tercih ederler ve gelişen teknoloji ile bunu artan hassasiyetle yapabilirler. Ancak her eski insanın DNA’sına sahip değiliz. (9)

Tüm bunları hesaba kattıktan sonra, bazı uzmanlar “tür” kavramının gerçekte var olmadığını iddiâ ettiler. Ancak diğerlerine göre, bir türün sağlam tanımını yapmayı başarmak neredeyse imkânsız. Bu yüzden, bir türün farklı insanlar için farklı şeyler ifade ettiğini bilerek çabalıyoruz. Smithsonian Ulusal Doğa Tarihi Müzesi, çoğu bilim insanı tarafından tanınan en az 21 insan türünü listeledi. Yine de tamamen eksiksiz bir liste değil; örneğin Denisovalılar yok. Listede olanlar arasında Homo sapiens, NeandertallılarEndonezya’da hobbit büyüklüğünde insanlar, Homo erectus ve Homo naledi bulunuyor. Görünüşlerine rağmen, bu türler hâlâ erken insanlar olarak biliniyor. Bunun nedeni, listenin, evrensel olarak kabul edilmeye yakın olan türleri seçerken ihtiyatlı davranması. Örneğin Endonezya’da bir mağarada ortaya çıkarılan ve birkaç kemikten bilinen yeni keşfedilen cüce insan türü Homo luzonensis, Smithsonian’ın listesinde yer almıyor. Araştırmacılar ayrıca, henüz kazılmamış birçok fosilleşmiş tür olduğundan şüpheleniyorlar. (10)

İnsan taksonomisi, insan türünün (bilimsel adı “Homo sapiens”, Latince’de “Akıllı insan” demek) sınıflandırılmasıdır. Sistematik cins “homo”, hem anatomik olarak modern insanları hem de soyu tükenmiş arkaik insan çeşitlerini içerecek şekilde tasarlanmıştır. Mevcut insanlar, yani bizler, bazı bilim insanlarına göre doğrudan ata Homo sapiens idaltu’dan ayrılan Homo sapiens sapiens alt türü olarak belirlenmişken, bazı araştırmalar bunun yerine idaltu’yu ve mevcut insanları aynı alt türe ait olarak sınıflandırır. (11)

İnsanları fenotiplere göre sınıflandırmak sosyal olarak tartışmalı bir konudur. Biyologlar başlangıçta ırkları “alt türler” olarak sınıflandırdılar, ancak çağdaş antropologlar “ırk” kavramını insanlığı anlamak için yararlı bir araç olarak reddediyor ve bunun yerine insanlığı karmaşık, birbiriyle ilişkili bir genetik süreklilik olarak görüyorlar. Bu arada farklı insan türlerinin taksonomisi gelişmeye devam ediyor. (12)

Sadece 300.000 yıl önce, bizim dînler tarihi ve uygarlıklar tarihi çalışmalarımızda bahsini ettiğimiz ve siz sevgili okurlarımızın da burada okuduğu Ön-Âdemîler (Pré-Adamus) döneminde, dünyada en az dokuz insan türü yaşıyordu. Şimdi ise sadece bir tane var. Peki neden? Neandertallılar, Avrupa’nın soğuk bozkırlarına adapte olmuş tıknaz avcılardı. Denisovalılar Asya’da, daha ilkel Homo erectus Endonezya’da, Homo rhodesiensis ise Orta Afrika’da yaşıyordu. Bunların yanında kısa, küçük beyinli birkaç tür daha hayattaydı: Güney Afrika’da Homo naledi, Filipinler’de Homo luzonensis, Endonezya’da Homo floresiensis (hobbitler) ve Çin’deki gizemli Kızıl Geyik Mağarası insanları. Yeni türleri ne kadar çok keşfettiğimiz gözönüne alındığında, daha fazlasının bulunması da bekleniyor. (13)

     Bilim insanlarının söylediğine göre, tekrar söylüyorum bilim insanlarının söylediğine göre, 10.000 yıl önce bu türlerin hepsi gitmişti. Bu diğer türlerin yok olması, yine söylüyorum bilim insanlarının söylediğine göre, kitlesel bir yokoluşu andırıyor. Ancak bilim insanları bunun sebebini bilmiyorlar, çünkü buna neden olabilecek bariz bir çevresel felâket (volkanik patlamalar, iklim değişikliği, asteroid etkisi) yok. (14)

Kitlesel yok oluşun zamanına dikkat edin, kardeşlerim: 10.000 yıl kadar önce.

Bilim insanları bunun sebebini o kadar merak etmişler ki, o kadar merak etmişler ki, fakat nedenini bir türlü bulamamışlar. Çünkü volkanik patlama olmamış, iklim değişmemiş, Erzurum’da kar yağsa Rize’de üşümemişler, ayrıca uzaydan gelen bir asteroid de Dünya’ya çarpmamış, yani Ana Tanrıça İştar bize terlik fırlatmamış.

Halbuki baksalardı, bunun sebebi çok tanıdık ve dünyada en iyi bilinen kaynakta yazılı: Semavî dînlere ait kutsal kitaplarda anlatılan Nûh Tufanı. Nûh Tufanı, hem Sabiîlik’in kutsal kitabı “Ginza Rba”da (15), hem Musevîlik’in kutsal kitabı “Tevrat”ta (16), hem Hristiyanlık’ın kutsal kitabı “İncil”de (17), hem de İslam’ın kutsal kitabı “Kur’ân-ı Kerîm”de (18) uzun uzun anlatılıyor.

İnsan bazı şeyleri anlamakta güçlük çekiyor. Dînciler bilime gözünü kapatıyor, bilimciler de dîne gözünü kapatıyor. İyi de, neden? Tanrı bize bir göz vermemiş ki, iki göz vermiş. Dolayısıyla her iki gözle de bakmak lazım.

Neandertaller (19) veya 1901 yılına kadar Neanderthaller (20), ayrıca Homo neanderthalensis veya Homo sapiens neanderthalensis (21), yaklaşık 40.000 yıl öncesine kadar Avrasya’da yaşayan arkaik insanların soyu tükenmiş bir türü veya alt türüdür. Günümüzden yaklaşık 250.000 – 40.000 yıl önce yaşamış bir insan türüdür. (22) İkili adlandırmada ismi Homo neanderthalensis’tir. (23)

İlk kez 1856 yılında Almanya’nın Kuzey Ren Vestfalya (Nordrhein – Westfalen) eyaletinin başkenti Düsseldorf’a bağlı Mettmann ilçesi ile bu ilçeye bağlı Erkrath nahiyesi arasında akan 40 km uzunluğundaki ve eyalet başkentine de ismini veren Düssel Nehri’nin bir havzası olan 960 cm3’lük küçük bir hacme sahip Neandertal (= Neander Vadisi) adlı vadide bulunduğu için (24), bu ismi almıştır.

“Neandertal” veya “Neanderthal”, Almanca’da “Neander Vadisi” demek ve Almanya’da bir vadinin ismidir. Bu vadi eskiden “Hundsklipp” (Köpek Klibi) veya sadece “Klipp” olarak anılırdı. (25) 17. yy’ın sonlarında vadinin ismi, tanınmış Protestan Reformcu papaz ve ilahî şairi ve bestecisi Joachim Neander (1650 – 80)’in anısına “Neanderthal” olarak değiştirildi. (26) Bremen eyaletinin Hansestadt Bremen şehrinde doğan Joachim Neander, 1674 – 79 yılları arasında Reformcu Kilise topluluğunun Düsseldorf Latin Okulu (Düsseldorfer Lateinschule)’nda rektör ve vaiz yardımcısıydı. Boş zamanlarında, o zamanlar hâlâ vadi gibi olan bu mıntıkayı sık sık ziyaret etti. Burada âyinler ve konvansiyonlar düzenledi ve bugün hâlâ bilinen birçok ilahîsini besteledi. (27)

Başlangıçta, “Gestein” (Kaya) terimine ek olarak “Engelskammer” (Melek Kamarası)“Teufelskammer” (Şeytan Kamarası)“Leuchtenburg” (Işık Kalesi)“Predigtstuhl” (Vaaz Kürsüsü)“Feldhofer Kirche” (Feldhof Kilisesi) veya “Rabenstein” (Kuzgun Taş) gibi isimlerle anılırdı. 1800’den itibaren “Neandersstuhl” (Neander Kürsüsü) ve “Neandershöhle” (Neander Mağarası) terimleri seyahat günlüklerinde yaygınlaştı. (28) 19. yy’ın ikinci yarısında kalker ocakları kayaların doğal güzelliğini bozup geniş bir vadi oluştururken, “Neandertal” (Neander Vadisi) terimi hakim oldu. (29) Ancak 1880’lere kadar “Gestein” (Kaya) terimi popülerdi. Fakat gerçek kayadan geriye hiçbir şey kalmadığında bu isim de ortadan kayboldu. (30)

1901 yılındaki yazım reformuna kadar vadinin ismi “Neanderthal” şeklindeydi; ancak 1901’de Almanca’da yapılan yazım reformu ile bu isimden “h” harfi atıldı ve vadinin adı “Neandertal” oldu. (31)

Tarihöncesi bir insan türü olan Neanderthal insanına (1901’den sonra Neandertal insanına) ait ilk fosiller, Ağustos 1856’da Almanya’daki Neanderthal (1901’den sonra Neandertal) adlı bu vadide yapılan taş ocağı çalışmasında iki İtalyan işçi tarafından 16 kemik parçası halinde bulundu. (32) Daha sonra “Neandertal 1” olarak adlandırıldı. Homo neanderthalensis’in holotipi Neandertal 1’dir. Tip örneği olan “Neandertal 1”, antropolojik literatürde “Neandertal kafatası” veya “Neandertal iskeleti” olarak biliniyordu ve kafatası temelinde yeniden oluşturulan bireye bazen “Neandertal adamı” deniyordu. (33) Fosilin ve dolayısıyla taksonun “Homo neanderthalensis” olarak adlandırılması, 1863 yılında yapılmıştır. (34) Neandertal taksonunun holotipi Almanya’nın eski başkenti Bonn’da, Ren Eyalet Müzesi (Rheinisches Landesmuseum)’nde tutuluyor ve konferansı aynı şehirde Ren Friedrich-Wilhelm Üniversitesi (Rheinische Friedrich-Wilhelms Universität)’nde yapıldı. (35)

Bu insan türü için bilim dünyasında kullanılan “Neandertaller” (veya 1901 yılına kadar “Neanderthaller”) terimi, aslında linguistik (dilbilimi) açısından yanlış bir kullanımdır. Arkeoloji dünyasının, Türkiye ve Türkçe dahil, kullandığı bu ifade, aslında dilbilgisi açısından bakarsak, hatalı bir isimlendirmedir. Çünkü “Neandertal” (veya 1901 yılına kadar “Neanderthal”) Almanya’daki bir vadinin ismidir, bu fosillerin ilk bulunduğu yerin ismidir. Yani bir yer ismidir. Bu durumda “Neandertaller” (veya 1901 yılına kadar “Neanderthaller”) dediğimizde, o vadiden birçok sayıda olduğunu belirtmiş oluruz ki, bu yanlıştır. Çünkü dünyada o isimde sadece bir vadi var. O vadide bulunan insan-öncesi bir insan türünü ifade etmek istiyorsak, ki maksat budur, o zaman doğru nitelendirme “Neandertallılar” (veya 1901 yılına kadar “Neanderthallılar”) şeklinde olmalıdır.

Bu tıpkı, örneğin Bingöl halkını ifade etmek için “Bingöllüler” yerine “Bingöller”, yahut Tunceli halkını ifade etmek için “Tuncelililer” yerine “Tunceliler”, yahut da Bayburt halkını ifade etmek için “Bayburtlular” yerine “Bayburtlar” demek gibi hatalı bir kullanımdır. Zirâ bir mıntıkada yaşayan insanları tarif etmek istediğinizde, bu şekilde nitelendirmek yanlış olur. Çünkü doğrusu “Bingöller” değil “Bingöllüler” şeklindedir, “Tunceliler” değil “Tuncelililer” şeklindedir, “Bayburtlar” değil “Bayburtlular” şeklindedir. Dolayısıyla Neandertal vadisinde yaşamış bu insanları da “Neandertaller” değil “Neandertallılar” şeklinde isimlendirmek lazım. Dilbilimi (linguistik) açıdan doğru kullanım bu şekildedir, bu şekilde olmalıdır. (Gördüğünüz gibi, kaleme aldığım eserlerde, sadece dünya kamuoyuna dînî, felsefî, tarihî, coğrafî, antropolojik, arkeolojik ve astronomik bilgiler sunmakla yetinmiyor, aynı zamanda, bilim dünyasına bir dili doğru kullanmanın yolunu gösteriyor ve isimlendirmeleri doğru yapmayı öğretiyorum. Ne mutlu Kürdüm diyene!)

Biz bu yüzden, hiç kimse böyle kullanmasa da, dilbilimi açısından doğru kullanım olan “Neandertallılar” nitelendirmesinde bulunacağız ve bu niteleme bizim kendi nitelendirmemizdir. Türkiye’de ve Türkçe’de kimse böyle kullanmıyor, ama doğrusu bu şekildedir. Bakarsınız bizim bu önermemiz dikkate alınır. Belki. (Her farklı kullanımı ve isim önermesini dikkate alıp tarihe not düşen bilim camiâsı, benim önerdiğim bu ismi, asıl doğru olan olsa bile, yine de dikkate alıp tarihe not düşmez. Tabi, Sediyani kim ki?…)

İngilizce’de “The Neandertals” şeklinde ifade ediliyor ve bu tıpkı Türkçe’deki “Neandertaller” ifadesi gibi olup, yanlıştır. Fakat Almanca’da, yani fosillerin ilk bulunduğu ülkede “Die Neandertaler” şeklinde ifade ediliyor ve bu doğru bir kullanım olup tam olarak bizim ifademiz olan “Neandertallılar” ifadesinin karşılığıdır.

Geride bıraktığımız 19. yy’ın sonunda ve 20. yy’ın başlarında, Homo neanderthalensis’i meşrû bir tür olarak belirleyen çok sayıda başka Neandertallı keşfi yapıldı. 1886 yılında Belçika’nın Valon (Wallonië) bölgesindeki Namur (Namen) ilinde yer alan Spy köyündeki bir mağarada bulunan fosiller ilk tespiti haklı çıkardı. Mağaradaki Neandertallı fosillerinin yanında, Orta Paleolitik Dönem’e ait taş aletler ve soyu tükenmiş hayvanların fosilleri vardı. (36)

En etkili örnek, Fransa’nın Yeni Akitanya (Nouvelle-Aquitaine) bölgesinde, Corrèze ilinin Brive-la-Gaillarde ilçesine bağlı Midi Corrézien kantonundaki La Chapelle-aux-Saints köyünde yer alan La Bouffia Bonneval adlı mağarada 1908 yılında bulunan ve 1912 yılında tanımlanıp “Yaşlı Adam 1” adı verilen Neandertallı iskeletiydi. (37)

Avrupa’da, Afrika’daki Homo sapiens’e paralel olarak, homo cinsinin ortak bir Afrika atasından – Homo erectus – gelişti ve geçici olarak Güney, Orta ve Doğu Avrupa’nın büyük bölümlerine yerleşti. Son Buzul Çağı boyunca, Neandertallılar açıkça Avrupa’ya özgü yerleşim alanlarını Asya topraklarına, Batı Asya’ya (AnadoluKürdistanLevant), Orta Asya’nın bazı bölgelerine (ÖzbekistanTacikistan) ve hatta Altay bölgesine genişletti. (38) Neandertallı genomunun DNA dizilimi, Neandertallılar ve Homo sapiens arasında çoklu gen akışının kanıtlarını ortaya çıkardı. Neandertallılar taştan ve tahtadan aletler yaptılar ve iklim koşullarına bağlı olarak kısmen av kısmen de bitkilerle geçindiler. Ateşi kontrol ediyorlardı, dilde iletişim kurabiliyorlardı ve semboller oluşturabiliyorlardı. (39)

Bundan 130.000 yıl önce yaşayan Ön ve Erken Neandertallılar çok az biliniyor ve çoğunlukla Batı Avrupa bölgelerinden geliyorlar. 130.000 yıl öncesinden itibaren, Batı, Orta, Doğu ve Akdeniz Avrupa’dan (40) ve ayrıca Güneybatı, Orta ve Kuzey Asya’dan Altay Dağları’na kadar kaydedilen klasik Neandertallılar’la birlikte fosil kayıtlarının kalitesi çarpıcı biçimde artmaktadır. Güney Sibirya’da hakezâ. Öte yandan Neandertallı-öncesi ve erken dönem Neandertallılar sürekli olarak yalnızca Fransa, İspanya ve İtalya’yı mesken tutuyor gibi görünüyor, ancak bazıları bu “çekirdek alandan” doğuya doğru geçici yerleşimler oluşturmak için (Avrupa’dan ayrılmasa da) taşınmış gibi görünüyor. Bununla birlikte, Güneybatı Fransa, Ön, Erken ve Klasik Neandertallılar için en yüksek yerleşim yoğunluğuna sahip. (41) Eemian Interglacial’dan (yaklaşık 130.000 yıl önce) beri Neandertallı buluntuları, genellikle farklı anatomik özellikleri nedeniyle “Klasik Neandertallılar” olarak adlandırılır. (42)

Orijinal alanda 1997 ve 2000 yıllarında yapılan kazılar sırasında, “Neandertallı 1” fosiline ve diğer iki Neandertallı’ya atfedilebilecek 60 kemik parçası ve diş daha keşfedildi. (43)

1999 yılına kadar 300’den fazla Neandertallı bireyin iskeletleri ve iskelet parçaları biliniyordu. (44) Güney Fransa’nın karstik bölgelerinde La Chapelle-aux-Saints, Le MoustierLa FerrassiePech de l’AzéArcy-sur-Cure ve La Quina gibi birçok yer var. Diğer önemli yerler arasında İspanya’daki Sima de los HuesosCueva de los AvionesCueva Antón ve Cueva de El SidrónHırvatistan’daki Vindija Mağarası, İsrail’deki Karmel Dağları’ndaki Tabun Mağarası ve Kebara Mağarası, Kürdistan’daki Şanidar Mağarası, Anadolu’daki Karain MağarasıKafkasya’nın Rus kesiminde Mezmaiskaya Mağarası ve Altay Dağları’ndaki Okladnikov Mağarası zikredilebilir. (45)

Genel olarak, Neandertallı fosillerin çoğunluğu bu sırayla Almanya, Belçika, Fransa, İtalya, İspanya ve Portekiz’den gelmektedir. Çekirdek bölgeleri bu nedenle Güney ve Güneybatı Avrupa idi. Şimdiye kadar bilinen fosil kalıntılarının dağılımından, Neandertallılar’ın başlangıçta münhasıran Avrupa yerleşim alanlarını Yakındoğu’ya, Orta Asya’nın bazı bölgelerine ve hatta Altay bölgesine genişlettikleri sonucuna varıldı. (46)

2006 yılında Avrupa’da toplam 400 Neandertallı fosili bulundu. (47)

Ağustos 2017’de Kürdistan’ın Rojava bölgesinde 100.000 yıllık çocuk mezarı tespit edildi. Rojava (Suriye Kürdistanı) bölgesinde yer alan Afrin şehrinin tarihine dair yapılan araştırmalarda kentin en eski yerleşim birimlerinden biri olduğu bildirildi. Japon arkeologlar tarafından 1988’de Afrin’de yapılan kazılarda Neandertallı bir çocuğun mezarının bulunmasıyla elde edilen bulgulara göre Afrin ilk yerleşim yerlerinden biri. Çocuğun mezarı Afrin’de Duderi Mağarası’nda bulunmuştu. Şimdilerde bu mağara bölgenin en önemli kültür mirası sayılıyor. Mağaranın ismi olan “Duderi”, Kürtçe’de “İkikapı” demek. (48)

Eylül 2018’de Kürdistan’daki Şanidar Mağarası’nda yeni Neandertallı bireyler bulundu. Arkeologlar, Güney Kürdistan’da yer alan Şanidar Mağarası’nda, 1950’den beri bulunan Neandertallı kemiklerinden sonra, bu kez de iki farklı yetişkine ait kemikler buldu. Geçmişte arkeologlar Şanidar Mağarası’nda 10 Neandertallı bireye ait kemikler bulmuştu ve bu sayı, yeni bulunanlarla beraber toplam 12 bireye çıktı. (49)

Kürdistan’daki Neandertallı mağarası Şanidar, insanlık tarihine ışık tutuyor. Kürdistan’ın güneyindeki Mêrga Sor bölgesinde bulunan Neandertal insanına ait kalıntılar ve Şanidar Mağarası, insanlık tarihine gerçek anlamda yol gösteriyor. Günümüzden yaklaşık 200.000 ilâ 28.000 yıl önce yaşamış insan türü olan Neandertallı insanın mağarası olarak öne çıkan Şanidar Mağarası, Azad Kürdistan’ın başkenti Erbil (Hewlêr)’in Mêrga Sor ilçesindeki Bradost Dağları’nın eteğinde yer alıyor. Mağara 18 m yüksekliği, 53 m genişliği, yaklaşık 40 m derinliği ve üçgen girişiyle ihtişamlı bir görünüme sahip. Çok sayıda yabancı ve yerli arkeoloğun inceleme yaptığı mağaradaki arkeoloji kazıları, 60.000 ilâ 80.000 yıl önce Neandertallılar’ın yaşadığını ortaya çıkardı. Arkeoloji kazılarında Neandertallı insan türüne ait kalıntıların ortaya çıkması mağaranın önemini daha da artırdı. Doğa ile iç içe olan ve 390 basamak çıktıktan sonra ulaşılabilen mağara, tarihî yapısıyla her yıl onbinlerce yerli ve yabancı turistin uğrak adreslerinden biri. (50)

İtalya’da bulunan en eski insan kalıntılarından olan fosil dişler, Neandertallı diş yapısının 450.000 yıl önce geliştiğini gösteriyor. Arkeologlar, başkent Roma’nın 50 km güneydoğusunda bulunan Fontana Fanuccio ve Trieste’nin 18 km kuzeybatısında bulunan Visogliano bölgelerinden elde edilen diş kalıntılarını incelediler. Yaklaşık 450.000 yıllık bu dişler, Orta Pleistosen Avrupası’na ait kısa bir listeden ibaret olan insan fosil kalıntılarına eklendi. Diğer insan türleri ile şekli ve diş dokusunu karşılaştırmak için araştırmacılar, micro-CT tarama ve detaylı morfolojik analizler gerçekleştirdi. Bu analizler ile ekip, her iki bölgedeki dişlerin Neandertallılar’la benzerlikler gösterirken modern insanlara ise uzak olduğu sonucuna vardı. (51)

Neandertallılar ve eski insanların, en az 200.000 yıl önce Yunanistan’a ait Nakşa Adası’nda yaşadıklarını gösteren yeni kanıtlar bulundu. Kasım 2019’da uluslararası bir araştırma ekibi, Neandertallılar ve onlardan önceki insanların, önceden düşünülen tarihten binlerce yıl önce, Yunanistan’daki Nakşa Adası’nda yaşadığını gösteren yeni kanıtlar buldu. Yayımlanan araştırma, yıllardır süren kazı çalışmalarına dayanıyor ve uzun yıllardır modern insanlar dışındakilere erişilmez ve ulaşılmaz olduğu düşünülen bölgedeki insan hareketliliği ile ilgili mevcut düşüncelere meydan okuyor. Bu yeni bulgular, araştırmacıların erken atalarımızın Afrika’dan Avrupa’ya göç ederken geçtikleri yolları yeniden gözden geçirmeye itiyor ve insanların yeni çevresel zorluklara uyum sağlama yeteneklerini gösteriyor. (52)

Modern insanlar gibi, Neandertallılar da muhtemelen, yaklaşık 3000 ilâ 12.000 kişi arasında etkili bir nüfûsa (çocuk doğurabilen veya çocuk sahibi olabilen bireylerin sayısı) sahip çok küçük bir popülasyondan geliyorlardı. Bununla birlikte Neandertallılar, bu düşük popülasyonu sürdürdüler. (53) Öte yanda mtDNA analizini kullanan çeşitli çalışmalar, efektif bir nufûsun (54), örneğin yaklaşık 1000 ilâ 5000 kişi arasında (55), 5000 ilâ 9000 kişi arasında (56) ortalama 3000 ilâ 25.000 kişi arasında, 52.000 yıl öncesine kadar istikrarlı bir şekilde artmakta ve yok olana kadar azalmakta olan bir demografiyi ortaya koymaktadır. (57) Bununla birlikte, tümü, muhtemelen Neandertallılar’ın doğurganlık oranlarının çok daha düşük olması nedeniyle Batı Avrupa’daki çağdaş insan popülasyonlarının (58) % 10’undan daha az olan düşük nüfûs (59) konusunda hemfikirdir. (60) Toplam nüfûsu onbinlerce (61) olarak veren tahminler tartışmalıdır. (62) Bir popülasyonun taşıma kapasitesi, elde edebileceği yiyecek miktarı ile sınırlıdır ve bu da teknolojisi ile orantılıdır. Yenilik nüfûsla birlikte artar, ancak nüfûs çok düşükse, yenilik çok hızlı gerçekleşmeyecek ve nüfûs düşük kalacaktır. Bu, Neandertallı taş teknolojisindeki görünen 150.000 yıllık durgunlukla tutarlıdır. (63)

206 Neandertallı’dan oluşan bir örneklemde, diğer yaş demografilerine kıyasla genç ve olgun yetişkinlerin bolluğuna dayanarak, bunların yaklaşık % 80’i 20 yaşın üzerinde 40’a ulaşmadan öldü. Bu yüksek ölüm oranı muhtemelen yüksek stresten ve çevresel faktörlerden kaynaklanıyordu. (64) Bununla birlikte, Neandertallılar ve çağdaş modern insanlar için yaş piramitlerinin aynı olduğu da tahmin edilmektedir. (65) Bebek ölümlerinin Neandertallılar için çok yüksek olduğu, Kuzey Avrasya’da yaklaşık % 43 olduğu tahmin ediliyor. (66)

Neandertallılar’ın tipik modern insanlardan daha sağlam ve tıknaz yapıları (67), daha geniş ve fıçı biçimli göğüs kafesleri vardı; pelvislere karşı (68) ve orantılı olarak daha kısa kollara ve bacaklara sahiptiler. (69) Fosil buluntularında Neandertallılar’ın ortalama yükseklikleri erkeklerde 164 – 168 cm iken kadınlarda 152 – 156 cm arasında değişkenlik gösteriyor. (70) Fosillerinin 26 nümuneden oluşan örneklerinin incelenmesiyle, ortalama ağırlıklarının erkeklerde 77, 6 kg ve kadınlarda 66, 4 kg olduğu tespit edildi. (71)

Neandertallılar’ın kafatası önden arkaya doğru uzar ve alçak alnı ile modern insanınkinden çok daha düzdür ve uzun şekli, karakteristik bir çıkıntı oluşturarak çok geriye doğru uzandığı anlamına gelir. (72) Neandertallılar’ın düzleştirilmiş bir çenesi, eğimli bir alnı ve yüzlerinde çoğu modern insandan biraz daha yüksek olan çıkıntılı bir burnu vardı. Neandertallı kafatası, çoğu modern insanınkinden tipik olarak daha uzun ve daha az yuvarlaktır. (73) Kafatasının arkasında bir çıkıntıya sahiptir. Kafatası tabanı ve şakak kemiklerinin kafatasının önüne doğru daha yükseğe ve daha fazla yerleştirilmesinden ve daha düz bir baş olmasından kaynaklanır. (74) Ayrıca düşük aydınlık ortamlara uyum sağlamak için muhtemelen daha büyük gözleri vardı. (75)

Neandertallılar’ın beyin hacmi, erkekler için ortalama 1600 cm3 ve kadınlar için 1300 cm3’tür (76); modern insanın olası aralığından (yani ortalama olarak erkekler için 1270 cm3 ve günümüz kadınlarında 1130 cm3’tür (77)) daha büyüktür. (78)

Maksimum doğal yaşam süresi ve yetişkinlik, menopoz ve gebelik zamanlaması büyük olasılıkla biz modern insanlara çok benziyordu. (79)

Neandertallılar muhtemelen biz çağdaş insanlardan daha seyrek olarak dağılmış gruplar halinde yaşadılar (80), ancak grup büyüklüğünün modern avcı-toplayıcılara benzer şekilde ortalama 10 ilâ 30 kişi olduğu düşünülüyor. (81) En fazla üç kişinin kanıtını gösteren siteler, çekirdek aileleri gösteriyor olabilir. (82)

Neandertallılar’ın günlük yaşamını bölgesel olarak farklı koşullar belirledi: İklim, arazi, mevsimler, içme suyu kaynakları, avlanabilir av hayvanlarının ve diğer yiyeceklerin mevcudiyeti, özellikle taş aletler için hammaddelerin bulunduğu yerler. Diğerleri ovalarda veya ormanlarda yaşadı ve derilerden, çalılardan ve dallardan barınaklar inşâ ettiler. (83)

Neandertallı litik inovasyonunda 150.000 yıllık bariz durgunluğa rağmen (84), Neandertallı teknolojisinin önceden düşünülenden daha sofistike olduğuna dair kanıtlar var. (85)

Neandertallılar taş aletler yaptılar ve Mousterian endüstrisi ile ilişkilendirildiler. (86) Taş eserleri ahşap şaftlara yapıştırmak için huş ağacı ziftini kullandılar. (87) Neandertallılar, yapışkan huş ağacı kabuğu katranını, belki de saplama için bitki bazlı reçineler kullanarak ürettiler. (88)

     Haziran 2019’da, İtalya’daki iki mağarada, eski insan türleri tarafından yapılmış taş aletlerde yapıştırıcı kullanmanın bilinen en eski örnekleri keşfedildi. Yapılan araştırma, yaklaşık 55.000 ilâ 40.000 yıl önce Avrupa’da yaşamış Neandertallılar’ın, çam ağaçlarından reçine toplayabilmek için kendi mağaralarından çıkıp uzak bölgelere gittiğini ve ağaçtan ya da kemikten elde ettikleri tutacak ile taş aleti birbirine bağlayabilmek için bu yapışkan maddeyi kullandıklarını gösteriyor. Sözkonusu bulgular, Homo sapiensler’in kuzeni olan Neandertallılar’ın daha önce kendilerine atfedilenden çok daha akıllı olduğunu öne süren kanıtları da destekliyor. İtalya’nın batı kıyılarında yer alan Grotta del Fossellone ve Grotta di Sant’ Agostino adlı iki mağara şans eseri keşfedilmişti. Bu keşif Neandertallılar’a yönelik algının değişmesini sağladı. Arkeologlar, bu iki mağarada 1000’den fazla taş alet keşfetti. 2 ilâ 5 cm boyutlarındaki çakmaktaş parçaları da sözkonusu bulguların içerisinde yer alıyor. Yani, sadece Homo sapiensler sıcak kamp ateşinin tadını çıkarmıyordu. (89)

Modern insanlar, uzun zaman önce nasıl ateş yakacaklarını bilen tek hominid olmayabilir. Yeni araştırmalar, 50.000 yıl önce, Neandertallılar’ın de bu güce sahip olduğunu gösteriyor. Temmuz 2018’deki bir araştırma, Neandertallılar’ın bir el baltasını küçük bir pirit parçasına çarparak istediklerinde ateş yakmış olabileceğine dair yeni kanıtlar sunuyor. (90)

Neandertallılar bundan 171.000 yıl önce alet yapmak için ateş kullanıyorlardı. Şubat 2018’de araştırmacılar İtalya’da, yaklaşık 171.000 yıl önce alet yapmak için ateş kullanan Neandertallılar’a dair kanıtlar buldu. Bölgede bulunan aletlerin çoğunluğu sert şimşirden, bazıları ise meşe, dişbudak ve ardıçtan yapılmış 58 sopa, neredeyse birbirinin aynı. İtalya’nın Grosseto kentinde bulunan inşaat işçileri, 2012 yılının ilkbaharında bir termal havuz için kazı yaparken, 171.000 yıllık kemikler ve eserlerle dolu bir katmanla karşılaşmıştı. Bunun üzerine termal havuz kazıları durmuştu. Araştırmacılar kazıları sürdürdükçe, erken ateş kullanımına dair şaşırtıcı kanıtlar buldular; çoğunluğu şimşirden yapılmış ve kısmî olarak yanmış yaklaşık 60 kazma sopaları. Bu sopaların üreticileri, büyük bir ihtimalle o dönemde Avrupa’da yaşayan Neandertallılar’dı. Eğer gerçekten bu sopaları nesli tükenmiş kuzenlerimiz yaptıysa, sözkonusu bulgular, Neandertallılar arasındaki alet yapımı için en erken ateş kullanımını temsil ediyorlar. (91)

İsrail’in Batı Şeriâ bölgesindeki bir mağarada Şubat 2021’de bulunan aletler, Neandertallılar ile Homo sapiens olarak adlandırılan modern insanın aynı teknolojiyi kullandıklarını ortaya çıkarıyor. Arkeologlar, Batı Şeria’daki bir mağarada Homo sapiens teknolojisiyle yapılmış gelişmiş taş aletlerle bir çocuk dişi bulmuştu. Şimdi dişin bir Neandertallı’ya ait olduğu anlaşıldı ve bu da bulunan taş aletleri insan türlerinin gelişimi açısından özgül bir yere koydu. Çünkü “Nubian Levallois” teknolojisi diye bilinen ve nispeten sofistike bir teknikle yontulan taş aletler, Homo sapiens’in en önemli işaretlerinden biri olarak görülüyordu. Herhangi bir yerde bu teknolojiyle yapılmış alet bulunduğunda orada Homo sapiensler’in, yani modern insanların yaşadığı düşünülüyordu. Ama yayımlanan yeni araştırmada, Şukbax Mağarası’nda sözkonusu aletlerle birlikte yıllar önce bulunan ve kime ait olduğu belirlenemeyen diş, “Neandertallı dişi” diye tanımlandı. (92)

Neandertallılar muhtemelen giysi (elbise) yapan ilk insan türüdür (93), ancak Cro-Magnonlar’ın aksine, aralarında iğne üretimi ve kullanımına dair hiçbir kanıt bulunamamıştır (94). Fransa’nın Auvergne-Rhône-Alpes bölgesinin Ardèche ilindeki Gorges de l’Ardèche kanyonunun sonundaki Abri du Maras’ta, taş aletlerin hemen yakınında, doğada bulunmayan, iplik haline getirilmiş bitki lifleri keşfedildi. 40.000 ilâ 50.000 yıllık bu elbise üretimi, Neandertallılar’a atfedilmiştir. (95) Neandertallılar muhtemelen uyurken modern insanlara benzer şekilde rahat bir giysi giyorlardı ve ayakları çıplaktı. Özellikle uzun süreli seyahatlerde, ayakları tamamen saran özel ayakkabılar giyerlerdi. (96)

Neandertallılar resim yapabiliyordu. Son zamanlarda, Neandertallılar’ın yaptığı düşünülen Avrupa’daki mağara resimleri, halihazırda devam eden, resimlerin gerçek tarihi ve sonuç olarak onları kimin yaptığı üzerine tartışmayı alevlendirdi. Tarihleme metodu, Neandertallılar’a atfedilen kaya resimlerinin yaşını, gerçekte olduğundan binlerce yıl fazla olarak ölçmüş olabilir. Ekim 2019’da yayımlanan tartışmanın son bombası, hemen hemen 65.000 yıl önceye tarihlenen İspanya’daki üç mağaradaki kaya resimlerinin aslında onbinlerce yıl daha genç olabileceğini ileri sürüyor. Eğer öyleyse, boyanmış sembolleri ve el şablonlarını Taş Devri insanları oluşturmuş olabilirdi. Neandertallılar ise aşağı yukarı 40.000 yıl önce yok oldu. (97) Avrupa’dan bilinen en eski mağara resimleri yaklaşık 65.000 yaşındadır. (98) Almanya’daki Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nün öncülük ettiği uluslararası bir araştırma ekibi, 2018’de, Avrupa’daki Neandertallılar’ın, 40.000 yıl önce anatomik olarak modern insanların Avrupa’ya gelişinden 20.000 yıldan daha uzun bir süre önce mağara sanatı yarattığını bildirdi. (99)

Tıp alanında da oldukça ilerlemiş olan Neandertallılar, sağlık tedavisi için gerekli bilgilere sahiptiler ve bu konuda aletler ve sargı bezleri de üretmişlerdi. Büyük yaraları bir şekilde pansuman ettikleri görülüyor. Şifalı bitkiler hakkındaki bilgileri, günümüz çağdaş insanlarla karşılaştırılabilir oranda ilerdeydi. (100)

Neandertallılar denizcilikte ilerlemişlerdi ve deniz yolculukları yapıyorlardı. Yunan adalarındaki Orta Paleolitik taş aletlerin kalıntıları, Neandertallılar’ın İyon Denizi’nde muhtemelen 200.000 – 150.000 yıl öncesine kadar uzanan erken deniz yolculuğuna işaret ediyor. Girit (Kríti) Adası’ndaki en eski taş eserler 130.000 – 107.000 yıl öncesine, Kefalonya (Kefaloniá) Adası’ndakiler 125.000 yıl öncesine ve Zanta (Zákunthos) Adası’ndakiler 110.000 – 35.000 yıl öncesine dayanmaktadır. Bu eserlerin yapımcıları muhtemelen basit kamış tekneler kullandılar ve bir günlük geçişler yaptılar. (101) Bu tür kalıntılara sahip diğer Akdeniz adaları arasında Yunanistan’ın Değirmenlik (Mílos)Kırlangıç (Alónnisos) ve Nakşa (Náksos) adaları, İtalya’nın Sardinya (Sardigna; Sardegna) Adası zikredilebilir. (102) Eğer bu bilgi doğruysa, Neandertallılar’ın tekne mühendisliği yapma ve açık sularda gezinme yetenekleri, onların gelişmiş bilişsel ve teknik becerilerini ifade eder. (103)

1983 yılında İsrail’in Karmel Dağları’ndaki Kebara Mağarası’nda bir Neandertallı insana ait tek dil kemiği keşfedildi. Modern insanınkine karşılık gelir ve Neandertallılar’ın konuşma yeteneği için anatomik ön koşullara sahip olduğunun en önemli göstergesi olarak kabul edilir. (104) Ekim 2007’de yapılan paleogenetik çalışmalar, Neandertallılar’ın modern insanlarla aynı FOXP2 genine sahip olduğunu da buldu. Dil gelişimi için önemli olduğu düşünülen FOXP2 geni, İspanya’daki bir mağarada bulunan Neandertallı kemiklerinden DNA dizilemesi ile izole edildi ve analiz edildi. (105) Beş Neandertallı kafatasında iç kulağa ses iletiminin yeniden yapılandırılması, Homo sapiens ve Neandertallılar’ın frekans bandının genişliğinin neredeyse hiç farklı olmadığını gösterdi. Bundan Neandertallılar’ın, bugün yaşayan insanlar kadar iyi konuşabildikleri sonucuna varıldı. (106) Daha fazla kanıt gerekli olsa da, Neandertallılar’ın konuşamadığına inanmak için hiçbir neden yoktur.

     Bir dönem bizim türümüzle aynı zaman diliminde dünyada beraber yaşayan Neandertallılar, modern insanların dilini anlıyor ve konuşabiliyorlardı. Bilim insanları Neandertallılar’ın işitme yeteneğini inceledikleri bir araştırma yürüttü ve modern insanlarla aynı sesleri çıkarabildiği sonucuna vardı. Araştırmada Neandertallılar’ın, insanların konuşmasındaki sesleri üretmek bağlamında benzer bir kapasiteye sahip olduğu kaydedildi. (107)

Neandertallılar’ın neslinin tükenmesinin nedenleri bilinmemektedir. (108) Nesillerinin tükenmesinin nedeni “son derece tartışmalı” olmaya devam ederken, küçük nüfûs büyüklüğü, akraba evliliği ve rastgele dalgalanmalar gibi demografik faktörler olası faktörler olarak kabul ediliyor. (109) Diğer bilim insanları rekabetçi ikame (110), modern insan genomuna asimilasyon (111), büyük iklim değişikliği (112), hastalık (113) veya bu faktörlerin bir kombinasyonu (114) gibi etmenleri olasılık dahilinde düşünmüşlerdir. Neandertallılar ve anatomik olarak modern insanlar arasındaki savaş eylemlerinin arkeolojik kanıtı, Neandertallılar’ın anatomik olarak modern insanlar tarafından çok hızlı bir şekilde yer değiştirdiğinin kanıtı kadar azdır. (115) Aksine, 2014’te Neandertallılar’ın ve anatomik olarak modern insanların Avrupa’da 2600 ilâ 5400 yıl boyunca birarada yaşadığı hesaplandı. (116) 2020 yılında, C14 yönteminin güncel bir kalibrasyonundan sonra bu süre 3960 ± 710 yıla kadar daraltılmıştır. (117)

Ancak en güncel yeni araştırmalar, bu olasılıkların hiçbirinin doğru olmadığını ve bilimsel teorilerin – hemen her konuda olduğu gibi – yanıldığını ve yanlış olduğunu ortaya koyuyor. Neandertallılar zekiydi ve yok oluş sebepleri Homo sapiens değil. Neandertallılar’ın yok oluşu hâlâ gizemini koruyor ama bilimsel teoriler yanlış. Ancak uzun zamandır bilim camiâsında varlığını sürdüren bir teori pekçok kişi tarafından en makul açıklama olarak kabul görmekteydi. “Rekabet hipotezi” olarak bilinen bu teori; Neandertallılar’ın yok oluşunun sebebi olarak Homo sapiens’in, yani modern insanın ortaya çıkışını öne sürmekteydi. Arkeologların ve antropologların katılımıyla yapılan bir araştırma, bilim camiâsında önceden baskın görüş olan bu hipotezin, günümüzde eskisi kadar kabul görmediğini ortaya çıkardı. (118)

Neandertallı dendiği zaman çoğu insanın aklında, modern insanın gelişmiş zekâsı ve akıl dolu davranışları ile kıyaslandığında sönük kalan bir avuç insansı imgesi canlanır. Bu imge ile Neandertallılar’ın yok oluşu arasında bağlantı kurulmaya çalışılır; zeki kuzeni Homo sapiens ortaya çıktığında, Neandertallı türünün yok olmaktan başka şansı kalmadığına inanılır. Ancak yeni yapılan araştırma, Paleolitik Arkeoloji ve Antropoloji alanlarında çalışan çoğu uzmanın rekabet hipotezini Neandertallı kuzenlerimizin yok oluşunu açıklayan makul bir tez olarak görmediklerini ortaya çıkardı. Farklı ülkelerden 216 bilim insanının yaptıkları bir anket sonucunda yazarların ulaştığı sonuçlara göre çoğu bilim insanı demografik açıklamaları daha makul ve olası buluyor. Yazarlar ayrıca bilim insanlarının inandıkları tezin siyasî tercihleriyle alakalı olup olmadığını da incelediler. (119)

Levant (Doğu Akdeniz) coğrafyasında Neandertallılar’ın ve anatomik olarak modern insanların yakın yan yana dizilişi, iki hominid grubunun en az binlerce yıl boyunca sorunsuz bir şekilde birarada var olduğunu kanıtlıyor. (120)

Bilimsel çalışmalar, ayrı bir insan türü olan Neandertallılar ile bizim türümüz olan insanların birbirleriyle seks yaptıklarını ve cinsel birleşme sonucu yavruların, yeni nesillerin doğduğunu gösteriyor. İlk Neandertallı genom dizisi 2010 yılında yayınlandı ve Neandertallılar ile erken modern insanlar arasındaki çiftleşmeyi güçlü bir şekilde gösterdi. (121) Sahraaltı olmayan tüm popülasyonların genomları Neandertallı DNA’sı içerir. (122) Oran için, modern Avrasyalılar’da % 1 – % 4 (123) veya % 3, 4 – % 7, 9 (124), modern Avrupalılar’da % 1, 8 – % 2, 4 ve Doğu Asyalılar’da % 2, 3 gibi (125) çeşitli tahminler mevcuttur. Tarım-öncesi Avrupalılar, modern Doğu Asyalılar’la benzer yüzdelere sahip görünüyorlar ve ilkinde, Neandertallı istilâsından önce ayrılan bir grup insanla seyreltme nedeniyle sayılar azalmış olabilir. (126) Toplamda, Neandertallı genomunun yaklaşık % 20’si modern insan gen havuzunda hayatta kalmış gibi görünüyor. (127) Bu çalışmalar Neandertallı ve Cro-Magnon (veya erken Avrasya Homo sapiens) çiftleşmelerinin sadece Levant’ta değil, Doğu Avrupa ve Sibirya’da da gerçekleştiğini göstermektedir. (128)

Genetik araştırmalar, kendi genomlarımızdaki eski insan soylarını ortaya çıkardı. Ve muhtemelen hâlâ bulunacak daha çok şey var. Onbinlerce yıl önce, insanlık şimdi olduğundan çok daha çeşitliydi. Neandertallılar ve Denisovalılar da dahil olmak üzere birçok insan soyu – homo cinsindekiler – Dünya’da dolaşıyordu. Bugün, Homo sapiens bu grubun hayatta kalan son üyesi. Ancak bu kayıp insanların kalıntıları bugün genomlarımızda yaşıyor. Atalarımızın tarihimizin çeşitli noktalarında hem Neandertallılar hem de Denisovalılar ile cinsel ilişkiye girdiğini biliyoruz. Bu buluşmalar, bugün genomlarımızda her iki gruptan da DNA parçacıkları bıraktı. Miktarlar etnik kökene göre değişiyor, ancak insan genomunun yüzde birkaçını oluşturabilir. Neandertallılar’dan gelen genler, günümüzde bağışıklık sistemimizden saçımıza ve cildimize kadar bir dizi biyolojik özellik ile ilişkilendiriliyor. (129)

Son yıllarda, insanların ve hominin kuzenlerimizin iç içe geçmiş tarihi üzerine yapılan araştırmalar, gruplar arasındaki karşılıklı ilişkilerin giderek daha incelikli bir resmini çizdi. İnsanlar muhtemelen her iki soy ile birden çok kez melezleşerek karmaşık bir ortak tarihe işaret ediyor. Hatta bazı kanıtlar, henüz tanımlanamayan insan soylarından gelen genetik materyalin, genomlarımızda da yaşayabileceğini gösterdi. “Hayalet soylar” adı verilen soylar, genlerimizde zayıf yankılar olarak görülebilir, ancak henüz fiziksel fosil kanıtlarıyla eşleştirilemedi. İnsanların hem Neandertallılar’dan hem de Denisovalılar’dan DNA içerdiğini bilsek de, miktarlar değişiyor. Ataları Avrupa ve Asya’dan gelen insanlar, DNA’larının yaklaşık % 2’sini Neandertallılar’dan aldı. Buna karşın, Denisovalı DNA’sı yalnızca Asya’dan gelen insanlarda ortaya çıkıyor ve genomlarının yüzde birkaç ilâ % 5’ini herhangi bir yerde oluşturabiliyor. Eski insanlar bu genleri ancak Afrika’dan ayrıldıktan sonra edindikleri için, Afrikalılar’ın uzun zamandır Neandertallılar’dan veya Denisovalılar’dan DNA’ya sahip olmadığı düşünülüyordu. Ancak 2020’de yapılan bir araştırma, uzun süredir devam eden varsayımın aksine, Afrika’daki insanlarda az miktarda Neandertallı DNA’sı belirledi. Yazarlar bu DNA’nın, muhtemelen Avrupa’dan veya başka yerlerden Afrika’ya geri dönen insanlardan geldiğini söylüyor. (130)

Modern insanların bilinmeyen hominin soylarından genler içerdiğine dair işaretler de var. Bir çalışma, genomları elemek ve Denisovalı genomunda bilinmeyen bir hominin genlerini seçmek için karmaşık modelleme teknikleri kullandı. Yazarlar, bu genlerin bazılarının sırayla insanlara geçtiğini söylüyor, ancak bu eski ataların kim olduğunu söyleyemiyorlar. Diğer araştırmalar, insanların bir noktada Afrika’daki diğer hominin soylarıyla melezleşmiş olabileceğine dair kanıtlar buldu. Kıtanın bir noktasında, Homo naledi ve Homo heidelbergensis de dahil olmak üzere, artık soyu tükenmiş bir dizi insan dalı birarada var oldu ve bir noktada kendi atalarımızla çiftleşmiş olmaları mümkün. (131)

Kadim tarihimiz ve bugün genetik düzeyde bizimle birlikte kalan hominin grupları hakkında daha fazla şey öğrensek bile, her şeyin kesin olmadığını hatırlamakta fayda var. İnsanlık tarihinin birçok yönüne dair anlayışımız, Afrika’dan ayrıldığımız zamandan, eski insan gruplarının var olduğu zamana kadar, son yıllarda değişti. Bugün düşündüklerimizden bazıları, yeni kanıtlar ortaya çıktıkça geçerli olmayabilir. (132)

Ve daha fazla araştırma, geçmişimizin tamamen yeni boyutlarını ortaya çıkarabilir. Bu nedenle, eski insan gruplarının DNA’sının içimizde yaşadığını bilsek de, ne kadar veya kaç soydan geldiğini kesin olarak söyleyemeyiz.

Kesin olan tek şey, öğrenecek daha çok şey olduğudur.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.