Sivil ve siyasal örgütlülük, siyasi partiler ve seçimler, muhalefet ve iktidar demokrasinin temel unsurlarıdır. Bunlardan birisi eksikse demokrasi topal sayılır.
Ancak demokrasi, söz konusu unsurlar için bir araç değil amaçtır. Demokrasi olmazsa bu unsurların hiç birisi özgür olarak var olamaz.
Ayrıca partilerin, dernek ve sendikaların, parlamento ve seçimlerin olması demokrasinin varlığı için yeterli değildir. Zira bu unsurları otoriter sistemlerde, diktatörlüklerde de bulmak mümkündür.
Demokrasinin olmazsa olmazlarından olan çoğulculuk, demokratik siyaset, parti içi demokrasi, serbest ve özgür seçimler, adil rekabet, seçim güvenliği, gizli oy açık tasnif gibi faaliyetler hukuk güvencesinde olmadıkça hiçbir sistem ‘DEMOKRASİ’ olarak tanımlanamaz.
En önemlisi de etnik ve dini çeşitliliğin korunmadığı, azınlık ve farklılıkların haklarıyla var olmadıkları ülkelerde demokrasi var olmaz.
Bu ilkeler kapsamında değerlendirdiğimizde ne yazık ki ülkemizde demokrasi bir kamuflaj, ambalaj olarak kullanıldığı gözükmektedir.
Bunun nedeni başından itibaren demokrasinin bir sistem olarak ülkemizde ‘kerhen’ kabul görmüş olmasıdır. Bu nedenle de demokrasinin temelleri sağlam atılmamış, özellikle siyasal kurumlarda hayat bulmasına izin verilmemiştir.
Muhtıra ve darbelerin nedeni de budur. 15 Temmuz ve sonrası oluşan otoriter sistem de bu amaca hizmet etmektedir.
Yargı sistemi, yasama ve yürütme organları dahil bütün kurum ve kuruluşlarıyla Türkiye yüz yıldır demokrasiye ve demokratikleşmeye direnmektedir.
21. yüzyılda Cumhuriyetini demokrasi ile taçlandırmayan tek Avrupa ülkesi Türkiye’dir
Sivil ve demokratik olarak tanımlanan kuruluşların ve en önemlisi de siyasi partilerin devlet kurumları gibi resmî ideolojinin hizmetinde olması demokrasi bağlamında ülkemizin en büyük handikabı olarak değerlendirilebilir.
Bu durumda söz konusu kuruluş ve partilerle demokrasi mücadelesi vermek mümkün değildir.
Eski tanımla, “Kem âlât ile kemâlât olmaz.”
(Kötü, yanlış, eksik vasıtalar ile maksada, amaca/olgunluğa ulaşılmaz.)
Türkiye’de demokratikleşmenin önündeki en büyük engelin bu ikircil anlayışın olduğunu düşünüyorum.
Herhangi bir parti veya ideolojinin demokratik sisteme karşı olması anlaşılır bir durumdur ancak demokrasi iddiasıyla demokrasiye direnmek sanırım bizim ülkemize özgü bir siyasal iki yüzlülüktür.
Demokrasi öncelikle çoğulculuktur, hak ve hürriyetlerin hukuk teminatında özgürce kullanılmasıdır. Demokrasi iddiasındaki partilerin asgari amacı da bu ilkeleri hayata geçirmek olması gerekmez mi?
Çoğulculuğu ve özgürlükleri özümsememiş partilerin, demokrasiyi içselleştirmemiş siyasetçilerin demokrasi iddiası gerçekçi ve inandırıcı olmadığı gibi siyaset ahlakıyla da bağdaşmaz.
Demokrasi; partilerin, politikacıların veya liderlerin kendi aralarında oynadığı bir oyun da değildir.
Partiler ve seçimler, siyasi rekabet ve mücadele hukuk içinde ve siyasi ahlakla bağdaşır biçimde gerçekleşmedikçe bir oyun olmaktan öteye gidemez.
Bu nedenledir ki demokratik ve adil rekabetin olmadığı seçimlerin meşruiyeti ülkemizde devamlı tartışılmaktadır.
Ülkemizde mevcut seçim sisteminin adil ve demokratik bir rekabete imkân verdiğini aklı başında hangi insan iddia edebilir?
İl-İlçe ve Yüksek Seçim Kurulunun mevcut yapılarıyla seçim güvenliğini sağlayacağından ve tartışmaları sona erdireceğinden kim emin olabilir?
Tersine seçimlerin kaotik sonuçlara neden olacağı kaygısı yaygındır. Kıdemli hakimler yerine yeni atanmış binlerce hâkim arasından başkan ve yardımcılarının kura ile seçilme imkanının tanınması özellikle muhalefet açısından büyük bir güvensizlik oluşturmaktadır.
Seçim yasakları kapsamına girmeyen Cumhurbaşkanı’nın, devlet imkanlarıyla gerçekleştireceği seçim gezileri, miting ve toplantıları, devlet protokolü ile karşılama ve uğurlama seremonilerini nasıl seçim rekabeti olarak değerlendirebiliriz?
Bu tarz bir rekabet ve seçim faaliyeti adil de demokratik de değildir.
Daha önemlisi seçmen kitlesinin demokrasiye ilişkin tutum ve davranışıdır. Siyasette makuliyet ve hakkaniyet söz konusu olmayınca seçmen tercihini etkileyecek olan demokrasi, hak ve hukuk değil, ideolojik ve politik hamasettir.
Özellikle seçim sürecinde çarşıda, pazarda, sokakta partisi ve lideri için yakınlarıyla dahi kavga edecek, kin ve düşmanlık besleyecek, hatta uğruna ölecek kadar bir cehalet örneği sergilenmektedir.
Partilerin kölesi veya taparcasına liderlere bağımlı kitlelerin etkinliği ve yetkinliği seçim sandığı ile sınırlıdır. Seçimlerden sonra araya daha çok çıkar gruplarının girdiğini biliyoruz.
Aday tespitinde iradesine baş vurulmayan seçmen, seçim sandığında partilerin veya Genel Başkanların belirlediği aday listesini tercih edecek kadar yetkindir.
Demokrasiden ve demokratik yarıştan söz etmek gerçekçi olmadığına göre elimizde kalan tek imkân oy ve seçim sandıklarıdır.
Bu durumda ceberut sistemi ve Tek Adam yönetimini değiştirmek için önemsememiz gereken en önemli araçlar oy ve sandıklardır.
Buna “sandık demokrasisi” diyebiliriz.
Anlayacağınız bütün demokrasi mücadelemiz ve kazancımız sandıklardan ibarettir.
2023 seçimleri, mevcut anti-demokratik sistemle gerçekleşeceğine göre muhalefet için ‘sandık güvenliği’ çok daha önemli hale gelmektedir.
Sandıklara sahip çıkarak demokrasiye adım atmak belki mümkün olabilir.