Bugün dünya üzerinde 200’ün üzerinde “bağımsız” ülke / devlet vardır. Bunların 193 tanesi uluslararası hukuk tarafından tanınan ülkeler / devletlerdir ve sadece biri (Vatikan) hariç, 192 tanesi Birleşmiş Milletler (BM) üyesidir.
Mutlaka savaşlar ve çatışmalar sonucunda ve bu savaşların galipleri tarafından çizilen sınırlarla oluşturulan bu ülkelerin ve kurulan bu devletlerin iç siyasetlerinde, sözkonusu “ulusal sınırlar” (millî sınırlar) kutsanıp dokunulmazlaştırılmış ve bu sınırlar ordularla koruma altına alınmıştır.
Elimize bir dünya haritası alıp yeryüzündeki bütün ülkelere / devletlere şöyle bir göz attığımızda, anakaradan oldukça uzak olan bir ada üzerinde kurulu “ada devletleri” hariç, gezegenimiz üzerindeki tüm resmî ülkelerin / devletlerin aslında haksız bir paylaşımın sonucunda oluşturuldukları, dolayısıyla “yapay” oldukları rahatlıkla anlaşılacaktır. Üstelik bir de bunların pek çoğunun emperyalist paylaşım savaşlarının neticesinde doğduklarını ve sınırlarının emperyalist güçler, yani başkaları tarafından masa başında çizildiklerini de göz önüne aldığımızda, dünyanın hiç de adil bir dünya olmadığı gerçeği ortaya çıkacaktır.
Zirâ sayıları 200 civarında olan bugünkü bu “yapay ülkeler / devletler” ortaya çıkar(tılır)ken, en az bir o kadar “doğal ülkeler” kimlik olarak yok edilmiş, haritadan silinmiştir.
Bunlara “yitik ülkeler” diyoruz.
Dünyanın beş kıt’âsında da var, bu ülkeler.
Avrupa’da “Katalonya”dır isimleri, “Bask”tır, “Galiçya”dır, “Korsika”dır, “Sardunya”dır, “Galler”dir, “İskoçya”dır, “Far Oer”dir, “Frizya”dır, “Laponya”dır…
Asya’da “Kürdistan”dır isimleri, “Lazistan”dır, “Çeçenistan”dır, “Abhazya”dır, “Acaristan”dır, “Keşmir”dir, “Belucistan”dır, “Arakan”dır, “Patani”dir, “Tibet”tir, “Moro”dur, “Açe Sumatra”dır…
Afrika’da “Ogadin”dir, “Azawad”dır isimleri, Amerika’da “Grönland”dır, “Lakota”dır…
Onlara “yeryüzü coğrafyasının yitik ülkeleri” diyoruz. Dünyanın “kayıp ülkeleri”, yeryüzü topraklarının “yitik coğrafyaları”dırlar onlar.
Özgür değil esirdirler çünkü; bağımsız değil sömürgediler.
Dünya haritasında bulamazsınız isimlerini. Silinmişlerdir çünkü. Zorla, zorbaca silmişler isimlerini.
Yasaklamışlar.
İsimlerini, kimliklerini, şehir ve köy isimlerini, dağ ve ırmak isimlerini, konuştukları dilleri, anne kucağında öğrendikleri anadillerini, kültürlerini, dîn ve inançlarını, gelenek ve göreneklerini, şarkılarını, şiirlerini, sevdâlarını yasaklamışlar, yok etmeye ve tamamen ortadan kaldırmaya çalışmışlardır.
Ovaları ana kucağı gibi sıcaktır bu yüzden onların. Ve heybetli dağları, bir babanın merhametini saklar bağrında.
Gölleri tıpkı sevgilinin gözleri gibi bakar o coğrafyaların. Bu yüzden şiir gibi akar nehirler o topraklarda. Sevdâ türküleri çağıra çağıra akarler.
Toprakları buram buram ekmek kokar, ırmakları şiir.
Çocukların iki memesi arasında büyür verdikleri özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi.
Bu yüzden çocukların o minik avuç içlerindeki çizgiler, aslında haritasıdır “yitik ülkeler”in.
* * *
Sınırlar, sınır öyküleri, dikenliteller, bölünen topraklar ve parçalanan aileler, benim yazılarımda ve fakat en çok da şiirlerimde işlediğim bir konu. Bölünen coğrafyalar, yitik ülkeler, parçalanan aileler, sınır öyküleri, özellikle şiirlerimin ana konusunu teşkil etmektedir.
Elime kalem aldığım günden beri, bu tür coğrafyalar ve halklar hep ilgimi çekmiştir. İsimleri haritadan silinmiş kadim ülkeler, yasaklanmış diller, kimlikleri yok sayılan uluslar, inkâr ve asimilasyon politikalarına maruz kalan ve buna karşı yok olmamak için direnen milletler ve kültürler, bir yazar olarak benim ilk günden bu yana hep “ana dâvâm” olmuştur.
İlk kitabım “Adını Arayan Coğrafya”dır, meselâ. Diyarbakır şehrinde henüz üniversite öğrencisi olduğum 1990’lı yılların başında, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Karadeniz ve İç Anadolu olarak adlandırılan bölgeleri, başka bir ifadeyle, kadim Kürdistan ve Lazistan topraklarını ilçe ilçe gezerek, Türk devletinin asimilasyon politikaları sonucu isimleri değiştirilen yerleşim birimlerinin Kürtçe, Lazca, Gürcüce, Ermenîce, Rumca ve Arapça olan gerçek isimlerini bir çalışmada toplayan “Adını Arayan Coğrafya” adlı kitabımı yazdım ve kitap 2009 yılında yayınlandı.
2006 yılında Pakistan’ın Keşmir bölgesinde meydana gelen büyük depremden sonra, Keşmir halkına insanî yardım götürdüm. Herhangi bir kurum veya kuruluşa bağlı olarak değil; kendi kişisel çabalarımla.
İkinci kitabım “Gülistan”; 3 dilde şiirlerimin (Türkçe, Kürtçe, Almanca) yer aldığı şiir kitabıdır ve 2012’de yayınlandı. Şiir kitabımda baştan sona, işte benim “yitik ülkeler” olarak adlandırdığım kimliksiz, yani isimleri haritalarda yazılmayan bu coğrafyalar üzerine yazdığım şiirler var.
2012 sonunda, bir gazeteci olarak, Myanmar ile Bangladeş arasındaki Arakan topraklarında mazlum Rohingya halkına karşı uygulanan soykırımın canlı tanığı oldum. Bu katliâmı dünyaya ilk duyuran gazeteci bendim. Döndükten sonra, Arakan’daki sorunu ve mazlum Rohingya halkına karşı uygulanan soykırımı anlatan onlarca makale, dosya yayınladım. Ayrıca Arakan’daki can yakıcı soruna kamuoyunun dikkatini çekmek için Türkiye’de pekçok konferans verdim.
2017 yılında, Irak’ın kuzeyindeki Kürdistan’da ve İspanya’nın güneydoğusundaki Katalonya’da birer hafta arayla “bağımsızlık referandumları” oldu. Her ikisinde de % 90’ın üzerinde EVET oyu çıktı, ama buna rağmen bırakmadılar. Kürdistan’da Irak, İran ve Türkiye devletleri, Katalonya’da da İspanya devleti buna engel olmaya çalıştı. Ben o süreçte, Katalonya’nın bağımsızlık yürüyüşüne destek vermek için Katalonca makaleler yazdım.
2020 yılında, Türkiye’de 8. kitabım, “Frizya ve Günümüzde Frizler” adlı kitabım çıktı. Kitabım, Frizler ve Frizya hakkında Türkçe olarak kaleme alınmış ve Türkiye’de yayınlanmış ilk kitap olma özelliğine sahiptir.
Son olarak Aralık 2022’de, “Die Verlorenen Länder Europas” (Avrupa’nın Kayıp Ülkeleri) adlı Almanca kitabım çıktı. Toplamda 10. kitabım, Almanca olarak yazdığım ise ilk kitap. İşte bu kitabımda, Avrupa kıtasındaki “yitik ülkeleri” anlatıyorum. “Die Verlorenen Länder Europas” adlı kitabım, Avrupa’daki bu “bağımsız olmayan ülkeleri” tanıtıyor.
244 sayfalık “Die Verlorenen Länder Europas” (Avrupa’nın Kayıp Ülkeleri) adlı kitabım, isminden de anlaşılacağı üzere, Avrupa kıtasında etnik ve millî mücadele veren coğrafyaları ve halkları anlatıyor. Bu yönüyle kitap, etnik sorunlar ve azınlıklar konusunda sürekli olarak diğer kıtalardaki ülkelere adalet, eşitlik ve demokrasi dersi veren Avrupa’nın da bu konuda sicilinin pek temiz olmadığını net biçimde ortaya koyuyor.
Kitapta, “yitik ülkeler” olarak adlandırdığım toplam 47 coğrafya yer alıyor. Avrupa kıtasındaki bu coğrafyalar şunlardır: Katalonya, Bask, Galisya, Endülüs, Cebelitarık, Azor Adaları, Korsika, Sardunya, Sicilya, Friuli – Venedik Giulia, Valle D’Aosta, Güney Tirol, Frizya, Batı Lüksemburg, Normandiya, Manş Adaları, Galler, İskoçya, Man Adası, Kuzey İrlanda, Faroe Adaları, Laponya, Svalbard, Åland Adaları, Karelya, Nenetsya, Komi, Başkurdistan, Udmurtya, Tataristan, Mari El, Çuvaşistan, Mordovya, Kalmukya, Dağıstan, Çeçenistan, İnguşetya, Osetya, Kabardino – Balkarya, Karaçay – Çerkesya, Adiğe, Kırım, Transdinyester, Gagavuzya, Voyvodina, Sancak ve Güney Makedonya.
Adı geçen bu coğrafyaların her biriyle ilgili ayrı ayrı pekçok çalışma bulunuyor. Ancak kapsamlı biçimde Avrupa’daki tüm bu coğrafyaların toplu olarak işlendiği ve bütüncül bir şekilde ele alındığı kapsamlı bir çalışma bulunmuyor. Bu bakımdan “Die Verlorenen Länder Europas” (Avrupa’nın Kayıp Ülkeleri) adlı kitabım, bu alanda ilk çalışma özelliğini taşıyor.
Gördüğünüz gibi, bu konu, yani durumları böyle olan coğrafyalar ve halklar, benim hem yazarlık hayatımın hem de insan olarak verdiğim mücadelenin “ana dâvâsı” olmuştur bugüne dek.
* * *
Toplamda 10. kitabım, Almanca olarak da ilk kitabım olan “Die Verlorenen Länder Europas” adlı kitabıma gösterilen ilgi, bir yazar olarak beni onore etmiştir.
Kitabım, Aralık 2022’de yayınlandı. Kitap, yayınlandığı ilk haftada dört ülkede, Almanya, İsviçre, Türkiye ve Federe Kürdistan medyasında haber oldu.
Bir ay sonra, Fransa’nın egemenliği altındaki Korsika Adası’nda yayın yapan “Media Corsica” dergisi, kitabımı tanıttı ve benimle bir röportaj gerçekleştirdi. Benimle yapılan Fransızca röportaj, güzel Korsika’da büyük ilgi gördü ve bana karşı Korsika’da bir sempati oluştu.
Hatta röportaj sorularına verdiğim yanıtlar onları o derece etkiledi ki, bana yazarlık teklif ettiler ve kabul ettim. 15 Mart 2023’ten beridir (tam da doğum günüm; güzel bir tevafuk oldu), Korsika’dan yayın yapan “Media Corsica” dergisinde yazarlık yapıyorum, bu vesileyle. Ayda bir orda Fransızca makalelerim yayınlanıyor.
Son olarak, yine Şubat 2023’te, Almanya’nın Kuzey Ren Vestfalya (Nordrhein-Westfalen) eyaletinin Münster (Westfalen) iline bağlı Borken ilçesinin Gronau (Westfalen) kasabasından bir konferans daveti aldım. Kitabımla ilgili ve tam da Almanya – Hollanda sınırında, sınırın sıfır noktasında.
Bu arada memlekette korkunç bir deprem oldu.
Türkiye’nin doğusundaki ve Suriye’nin kuzeyindeki Kürt illerinde, 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen 7, 7 ve 7, 6 şiddetindeki depremler, toplam 10 ilimizde ağır hasara sebep oldu. Resmî açıklamaya göre, Türkiye tarafında 45.968 kişi, Suriye tarafında 8476 kişi olmak üzere, toplam 54.444 kişi hayatını kaybetti.
Deprem; Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya, Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Osmaniye, Adana ve Hatay’da büyük yıkıma yol açtı. Deprem bölgesinde toplam 214.000 bina yıkıldı veya hasar gördü. Suriye tarafında ise İdlib, Halep, Hama, Lazkiye ve Tartus illeri depremde yıkıma uğradı.
Dünya Sağlık Örgütü, deprem sonrasında “en yüksek seviye acil durum” ilan etti.
Depremde Adıyaman il merkezi ve Hatay il merkezi Antakya nerdeyse tümüyle harabeye döndü. Hususen bu bölgelerde büyük bir felaket durumu yaşandı ve bu yaralar hâlâ dahi tam olarak kapanabilmiş değil.
Depremde birçok arkadaşımı ve tanıdıklarımı kaybettim. Yakın arkadaşlarım, ailelerini kaybettiler. Onlara üzüldüm, onlarla beraber ağladım.
Depremde kaybettiğim dostlarımdan biri de, “Die Verlorenen Länder Europas” adlı kitabımın kapak tasarımını yapan, o güzel kapağı hazırlayan Ayhan Gümüşsoy’du.
İyi insan Ayhan, depremin nerdeyse haritadan sildiği Hatay’da yaşıyordu. Kitabımın kapağını tamamen gönüllü olarak yapmıştı. Bunun için benden de, yayınevinden de, hiçbir ücret talep etmedi. Ayhan Gümüşsoy, hanımı ve iki çocuğu, enkaz altında kalarak hayata veda ettiler. Tüm aile yok oldu. O’nu ve ailesini bu vesileyle burada tekrardan saygıyla, rahmetle analım.
Kitabın 5. sayfasındaki “KÜNYE” kısmında, Ayhan Gümüşsoy’un ismi var. İsmi, kitabımın künyesinde daima yaşayacak.
* * *
Mart 2023’te, Gronau Belediyesi ve Austausch und Integration (Karşılıklı Kültürel Alışveriş ve Entegrasyon) bürosunun resmî davetlisi olarak, tam da Almanya – Hollanda sınırındaki Gronau kasabasına konferans vermek için giderken, bu karışık duygular içinde gittim.
Almanya – Hollanda sınırında, sınırın sıfır noktasında, tam konferans verdiğim yerin biraz ötesinde, yürüme mesafesinde, bir buluşma yeri çayırı var ve orda, sınırın üzerinde, iki ülke kiliselerinin ortak yazdığı bir ibare var. O ibarede şu söz yazılı: “TANRI SINIR TANIMAZ”.
“Seyahatname”nin bu cildinin başlığını “Tanrı Gökten ‘Sınırları Kaldırın’ Buyurdu, Deprem Yeraltından Yeni Sınırlar Oluşturdu; Bense Tam Sınır Çizgisinin Üzerinde Sınırlara İsyan Eden Kitaplar Yazıyordum” koymamın sebebi bu, yaşadığım ve yukarıda anlattığım bu süreç.
Hayat böyle işte, iki yönlüdür. Sevinçler ve mutluluklar olduğu gibi, acılar ve üzüntüler de var. Dolayısıyla, bizi mutlu eden şeyler yaşadığımız gibi, bizi acıya boğan şeyler de yaşıyoruz.
İşte böylece, “Seyahatname”nin yeni bir serisiyle siz sevgili gönüldaşlarımın karşısındayım ve bu Almanya – Hollanda sınır gezisi, “Seyahatname”nin 14. cildi olacak.
Gronau Belediyesi ve Austausch und Integration bürosu, 8 – 10 Mart 2023 günlerinde, beni iki gün misafir ettiler. Sağolsunlar, sevindirici ve öğretici iki gün yaşadım, ilginç anekdotlar ve güzel hatırâlar biriktirdim.
“Seyahatname”nin bu cildinde onları okuyacaksınız.
“Seyahatname”nin bu cildinde, Tanrı gökten “Sınırları kaldırın” diye buyuracak, deprem yeraltından yeni sınırlar oluşturacak, ben ise tam sınır çizgisinin üzerinde, sınırlara karşı çıkan kitabımla ilgili konferans vereceğim.
Bakalım; gökten gelen “vahiy” ve yeraltından gelen “fay hattı” arasındaki bu naciz bedenim, kitap yazarak bu “imtihan”ı başarıyla atlatabilecek mi?