“Terörist Senin Babandır…” “Terörü ve Teröristi Nasıl Bilirsiniz?”

Yayınlama: 18.11.2023
27
A+
A-
Araştırmacı Gazeteci

Yukarıda yazdığım birinci başlık; HEDP’li Meral Danış Beştaş’ın Ak Parti vekilinin kendilerine “terörist” demesi nedeniyle Beştaş’ın kendisine verdiği cevaptır.

İkinci başlık ise Doç. Dr. Fikret Başkaya’ya aittir.

Fikret hocanın yazdığı “Asıl Terör, Devlet Terörüdür” yazısı nedeniyle kendisi hakkında dava açılmış ve “terör örgütü propagandası” yaptığı iddiasıyla da 7,5 yıl hapis talebiyle yargılanmıştır.

En başta Sn. Cumhurbaşkanı, Ak Parti İktidarı ve ortağı MHP kendilerine muhalif gördüğü her gruba, bireye ve topluluğa rahatlıkla “terör/terörist” yaftasını yapıştırmakta, istediklerini de kodese gönderdikleri gibi, yüz binlerce insanı da bir gecede bir KHK’yla işlerine, aşlarına ve hayatlarına sebep olabilmektedirler.

Fikret hocanın analizine geçmeden önce şunu da sormak isterim.

Peki, FETÖ’nün açılımı nedir?

“Fethullahçı Terör Örgütü” değil mi?

Bir insanın veya bir grubun teröristlikle suçlanabilmesi için bağımsız/tarafsız mahkemelerce yargılanmaları ve haklarında kesinleşmiş mahkeme kararı gerekmiyor mu?

Gerekiyor.

Ama bir gecede yüz binlerce insan hiçbir mahkeme kararı olmadan, insanlık tarihinin adalet adına en kutsal saydığı en temel hak olan savunma hakkı dahi verilmeden, milyonları terörist olarak ilan etmek, bir KHK’yla yüz binleri aşından, işinden ve hayatından etmek adalet midir?

Ya da iktidarın çıkardığı ne olduğu belirsiz “iltisak” kavramı üzerinden binlerce bebek, kadın, yaşlı insanı cezaevine atmak adalet midir?

Hayır! Asla değil ama algıyla, yalanla, dolanla ve havuz medyasının etkin gücüyle bunların “terörist” olduklarıyla ilgili toplumun çoğunluğu ikna edildi.

Hele Kürtleri sormayın, kendine Kürdüm diyeni dahi rahatlıkla “terörist” ilan edebiliyorlar ve ediyorlar da.

Fişliyorlar da…

Bizzat ve şahsen kendim yaşadığım için yüzde yüz her türlü belgeyle ispatlayabilirim.

Ben ihlallere karşı çıktığım için hem TRT’deki işime son verildi, hem kazandığım, 2500 kişi içinde ilk 15’e girdiğim TRT World’e atanmadığım, mahkemede TRT avukatları mülakatı inkâr ettikleri gibi, hayasızca ve hukuksuzca TRT Genel Müdürü Zahid Sobacı, insan hakları ihlalleriyle ilgili attığım twitleri kopyalayıp beni fişleyerek fişleme tutanağını Cumhurbaşkanı makamına göndermiştir.

Yeryüzünün hiçbir insanlık ve hiçbir evrensel kuralını, kanununu takmadıkları gibi uygulamıyor, sorun da etmiyorlar.

Gel gelelim Fikret Başkaya hocanın analizine:

“Bu insanlığın bir parçası olmaktan utanıyorum”

Ramallah’lı (Filistin) bir kadın

Aslında yazının başlığı, “Neyin terör, kimin terörist olduğuna kim karar veriyor” da olabilirdi…

7 Ekim’den beri Filistin’de yaşananlar, ‘Batı Medeniyeti’, ‘Uluslararası Toplum’ denilen hakkında biraz kafa yormayı gerektirmiyor mu? Elbette Filistin halkının maruz kaldığı devlet terörü sadece 38 günlük değil, 75 yıllık bir sorun.

Terör, sivil insanlara yönelik şiddet ama nüanse edilmesi gerekiyor zira evrensel kabul görmüş bir ‘terör’ tanımı yok. Aslında terörizm bir retorik silahı ki, hasmın “meşruiyetini” ortadan kaldırıyor.

Birinin terör saydığını başkası saymıyor…

İşgalciye, sömürgeciye karşı mücadele eden bir örgüt, işgalci, sömürgeci devlet tarafından ‘terörist’ sayılıp lânetleniyor. Bir dönemde terör örgütü sayılan başka dönemde meşru muhatap saylıyor ki, bu konuda çok sayıda örnek var…

Tam bir ABD-Suudi Arabistan-Pakistan ortak yapımı olan Taliban, Sovyetler Birliğine karşı savaştırılırken, “özgürlük savaşçıları” sayılıyordu… Daha sonra Katli vacip terörist sayıldı, üstelik Afganistan’ı işgal etmenin gerekçesi de yapıldı…

Cezayir’in bağımsızlığı için mücadele eden Cezayir ‘Ulusal Kurtuluş Cephesi (FNL), İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA), Afrika Ulusal Kongresi (ANC), sömürgeci devletler (Fransa, İngiltere) tarafından katli vacip terörist sayılıp lânetlenmişti ama barış masasına oturmak zorunlu hale gelince ‘meşru muhataplar’ sayıldılar ki, bu konuda da çok sayıda örnek var…

Sömürgeleştirilmiş, ülkesi işgal edilmiş, dili, kültürü, kimliği inkâr edilmiş, kaynakları gasp edilmiş, aralıksız katledilen, teröre maruz kalan bir halkın, bir topluluğun işgalciye karşı mücadele etmeye hakkı yok mu?

Başka bir seçeneği var mı?

Eğer şeylerin gerçeğine nüfuz etmek gibi samimi bir niyetiniz, öyle bir kaygınız varsa, işe emperyalistlerin ve halk düşmanı devletin diliyle konuşmaktan vazgeçerek başlamanız gerekiyor…

Baskıya karşı direnmek, evrensel bir haktır.

Nitekim, 26 Ağustos 1789 tarihli ‘İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin ikinci maddesinde:

“Her politik toplumun amacı, insanın doğal ve dokunulmaz haklarını korumaktır. Bunlar: özgürlük hakkı, mülkiyet hakkı ve baskıya karşı direnme hakkıdır” deniyor…

Aslında asıl terör, devlet terörüdür…

Bireysel, örgütsel terör devlet terörünün yanında devede kulak bile değildir. Bir baskı, şiddet, korkutma, yıldırma yöntemi olarak terör, devletin tanımında vardır, onda mündemiçtir ve devletle yaşıttır. Devlet, şiddet kullanma tekeline sahip yegâne aygıttır. Bidayette de baskı, şiddet, korku, yıldırma, korkutma sayesinde, zora dayanarak tesis edilmiştir ve varlığını şiddeti, baskıyı, terörü sürekli kılarak, manipüle ederek sürdürmüştür…

Fakat egemen söylem devletin kendi şiddetini, kendi tedhişini, kendi terörünü terör saymaz. Zira, neyin terör, kimin terörist olduğuna devletin adamları, akıl hocaları, egemen ideolojiyi/resmî ideolojiyi üretip yayan bilimi kendilerinden menkul zevat, “konunun uzmanı” denilenler karar veriyor…

Boşuna, “nereye bakıldığı değil, nereden bakıldığı önemlidir” denmemiştir…

Bir devlet ne kadar büyükse ne kadar güçlüyse, tedhiş [terör] uygulama, dayatma yeteneği de o kadar büyüktür. Şimdilerde terörle mücadelenin sembolü sayılan Amerika Birleşik Devletleri en büyük terörist devlettir. Tabii en büyük teröristin ‘terörle mücadelenin sembolü’ sayılması da rahatsız edici bir ironidir…

İkinci emperyalistler arası savaş sona ermek üzereyken ABD Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası attı, anında 220 bin insan öldü geri kalanlar da radyoaktif zehirlenmeye maruz kaldı…

Arjantin’de Amerikancı askeri cunta 1978-83 aralığında 20 binden fazla muhalifi uçaktan okyanusa attı…

Ona ‘insan yağmuru’… dendi…

Türkiye’de faili meçhul cinayet, gözaltında kayıplar denilen de basbayağı bir devlet terörüdür…

Binlerle ifade edilen ‘faili meçhul cinayet’ olur mu?

Gözaltında kayıp diye bir şey olur mu?

İnsanlar gözden kaybolmasın diye gözaltına alınmıyor mu?

Gözaltında kayıpların ne demek olduğunu merak edenler Cumartesi Annelerine baksın…

Bu tür vahşetleri herhangi bir terör örgütü gerçekleştirebilir miydi?

İsrail Gezze’yi hiç ara vermeden 1948’den beri, 75 yıldır, cezalandırıyor. İnsanları katlediyor, işkence ediyor, aç-susuz bırakıyor, evini başına yıkıyor, suyunu elektriğinin kesiyor, hastanelerini bombalıyor…

1967’den beri bir milyon Filistinlinin en az bir kere hapse atıldığını bu dünyada kaç kişi biliyor…

Hapsedilenlere Siyonist- Apartheid rejiminin nasıl davrandığını da merak eden var mı?

Masum insanları kollektif cezalandırma, sömürgeci güçlerin ekseri başvurduğu bir taktiktir…

Uygar Batı onu Amerikan Yerlilerine karşı, Filipinlerde, Vietnam’da, Almanlar Nabibya’da, İngilizler Kenya’da, İkinci Emperyalistler arası savaşta Naziler Sovyetler Birliğinde işgal ettikleri bölgelerde insanlık suçu işlemekte tereddüt etmediler…

İsrail de aynı yolu izledi…

Baskı, şiddet, terörle kurulmuş bir rejim varlığını ancak devlet terörüyle sürdürebilir ki, 75 yıldır İsrail’in yaptığı o… Uluslararası hukuka göre, tüm sömürgeleştirilmiş halklar gibi, Filistin halkının silahlı direnme hakkı olduğunu teslim etmek gerekir…

Aksa Tufanı saldırısını ‘terör saymakla’ iş bitmiyor… Kaldı ki, tüm terörist eylemler aynı derecede mahkûm edilebilir mi? Edilmeli midir? Mesela bazıları ahlâken haklı sayılamaz mı?

Filistin halkının var olma hakkı var ama Siyonist-kolonyalist- Aparthheid rejiminin öyle bir hakkı yok… Sorun Netanyahu’yla başlamadı, ondan sonra da bitmiş olmayacak!” diyor Fikret hoca…

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.