Dondurucu bir kış günün de
Kale surlarında dolaşan Kral, soğuktan üşüyen bir muhafıza rastlar ve sorar
Üşümüyormusun ?
Muhafız, hayır Kralım
Kral, üzerindeki elbiseler incecik seni sıcak tutacak elbiseler gönderecem üşümezsin artık der ve gider.
Ama Kral
Bir süre sonra elbise göndermeyi unutur.
Kral gelmeden evel beynin de üşümeyi öldürmüş olan Muhafız, sıcak elbise gelecek umuduyla üşüdüğünü fark eder ve saatler geçtikçe soğuk bütün vucudunu kaplar.
Yavaş yavaş vucudu hissizleşir ve ölüm uykusuna girmeden evel duvara şunu yazar..
” Kralım siz gelmeden üşümüyordüm ama sizin sıcak elbise vaadiniz bana umut oldu ve bu gerçekleşmeyen umut beni öldürdü ”
Bu hikayeyi tüm hayatımıza uyarlayabiliriz.
Umut yaşatır.
Ama yok edilen umut ise öldürür.
Son 18 yıldır yasadığımız umut ve umutsuzlukların hikayesine baktığımız da ne çok “umudun ölümüne” yaklaşmışız.
Yüreğimiz kimseyi incitmeyecekti.
Dilimiz acı saçmayacaktı.
Ellerimiz herkesi kucaklayacaktı.
Adil olacaktık.
Güç ve kibir bizi esir alamayacaktı.
Hak ve hukuk bizim temel duruşumuz olacaktı.
Yoksullukla mucadele bizim varlık sebebimiz olacaktı.
Kimse ötekileştirilmeyecekti.
Adalet herkes için sığınacak liman haline gelecekti.
Dil
Inanç
Mezhep
Düşünce farklıkları bizim zenginliğimiz olacaktı.
Eğer barış olacaksa “iktidardan feregat etmeyi “hiç düsünmeden kabul edecektik.
Kul hakını gözümüz gibi koruyacaktık.
Hiç kimse demeyecekti artık ” bunlar da dünya malı peşindedirler diye ”
Vicdan ve Ahlak bizim fotoğrafımız olacaktı.
Yolsuzluk ve adam kayırma bizim inancımız da yer bulmamalı diye söylemistik.
Kendimizi tarif ederken “erdemli olacağız” demiştik.
Bu dünya geçicidir sözü bizim duruşumuzu en net tarif eden duruştur diye söz vermiştik.
Bizi biz yapan insanca yaşama ve insanca davranma düşüncesi hep yaşayacaktır diye umut olmuştuk.
Ve bugün
Ne çok umut olmuşsuz
Ne çok umutları hayalkırıklığına dönüstürmüşüz.
Dönüp geriye tatlı bir tebesüm ama yarına ise ne cok acıyı miras bırakmışız.
Umudun ölümü en sahici ölümdür.
umudu öldürürken kendimizi de öldürmüşuz.
Ama hala yaşıyoruz sanıyoruz.
“Yürüyen bir et parçasına ” dönüşmeyi yaşamak diye bilmek
Ne acı…