Vali Aydın:
“AKP Cumhuriyeti Despotizme Dönüştürüyor!”
Elazığ ve Antalya Valiliğiyle birlikte Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanlığını da yapan Emekli Vali Güngör Aydın’ın 04 Haziran 2016 tarihinde kaleme aldığı ancak ilk kez benimle paylaştığı analizi olduğu gibi sizlerle paylaşmak istedim.
Şüphesiz ki; analizin içeriği konusunda katıldıklarım/katılmadıklarım da var ancak en sert eleştirilerin bile dile getirilmesi halinde bir ülkede demokrasi olur. Aksi halde despotizim ve otoriterlik kaçınılmazdır…
İşte Sn. Aydın’ın analizi…
“Mustafa Kemal ATATÜRK’ün önderliğinde gerçekleştirilen Büyük Türk Cumhuriyet Devrimi, nihai hedef olarak öngördüğü demokrasiye dönüştürülememiştir.
Bu nedenle de devrimin başlangıcında zorunlu olarak uygulamaya konulmuş bulunan otoriter ve devlet merkezli yönetim felsefesinden, giderek, demokrasi yönetimlerinin gerekli kıldığı demokratik ve insan merkezli çağcıl bir yönetim felsefesine de geçilememiştir.
Devrimin ardılları, Cumhuriyet ve demokrasiyi savunanlar, çok partili bir yönetime geçmeyi başarmış olmalarına karşın eksiksiz bir demokrasiye ve çağın gerektirdiği bir yönetim felsefesine geçmeyi sağlayamamış, bunu başaramamışlardır.
Bundan yararlanan karşı devrimci İslamcı bir yönetim felsefesini savunanlar, ülkeyi adım adım Cumhuriyet Devriminin hedeflerinden uzaklaştırıp saptırmayı sağlamışlar ve bugün ABD’nin de desteği ve Ortadoğu politikaları uyarınca, Türkiye’yi, bu politikaların en sadık ve uzman işbirlikçisi olan AKP eliyle İslamcı bir devlet felsefesine taşımışlardır.
Böylece ABD, geleneksel politikaları uyarınca, antiemperyalizmin evrensel önderliğini yapmış olan Kemalist Düşünceden Türkiye’yi ve Ortadoğu’yu kurtarmaya(!), arındırmaya çalışırken, ülkemizdeki karşı devrimci İslamcı güçler de kendilerini din sömürüsüne dayalı çağ dışı iktidarlarından uzaklaştıran ATATÜRK’ten intikam almış oluyorlardı.
Şimdi bugün geldiğimiz noktaya baktığımızda, Türkiye’yi İslamcı bir devlete dönüştürmede ve Kemalist Düşünceyi ülkeden bütünüyle tasfiye etmede ortaklık içinde olan ABD, AKP ve Gülen Hareketi, aralarındaki hedef uyuşmazlığı ve iktidar/çıkar kavgası sonrasında ülkeyi kanlı bir darbeye sürüklemişler; bir iç savaşın eşiğine taşımışlardır.
Ancak Cumhuriyet ve demokrasiyi savunanların, daha önemlisi, AKP’nin cami salaları ile sokaklara sürdüğü dinci militanların değil amma, Cumhuriyete, demokrasiye ve ATATÜRK’e sahip çıkan Türk Halkının, Türkiye Cumhuriyetinin varlığına, ülkenin/vatanın birlik ve bütünlüğüne yönelen bu emperyalist İslamcı saldırıya ve darbeye karşı koymaları nedeniyle emperyalistler ve içerdeki işbirlikçileri hedeflerine ulaşamamışlardır.
Ne ki, despotik İslamcı hedeflerinden asla vazgeçmeyen AKP, bu darbeyi bahane ederek, ancak ve yalnızca Kemalist Düşünce ve demokrasiye yönelerek, yalnızca demokrasi ve hukuk yolundan ülkede huzur ve düzen sağlanabileceğini görmezlikten gelerek, esasen bu yola girmeye felsefesinin de izin vermediği için, var olan ve ülkenin/vatanın varlık yokluk savaşımına dönüşen bu koşullarda bir ULUSAL BİRLİK ya da DEMOKRASİ ve VATAN CEPHESİ YÖNETİMİNE, iktidarına gitme zorunluluğu bulunduğu halde, bunun yerine despotik iktidarını daha da güçlendirip tahkim edecek biçimde ülkede Olağanüstü Hal Yönetimine gitme yoluna başvurmuş bulunmaktadır.
Ülkedeki vahim durumun bazı olağan dışı yetkileri de kullanmayı gerektirir bulunmasına karşın bu yetkileri nasıl kullanacağı önceden bilinen AKP’nin bu politikasına karşı, Cumhuriyetin kurucu siyasi örgütü olan CHP ise, ülkenin bu duruma getirilmesinde tek ve baş sorumlu AKP ve RTE’den hesap sorma, ülke yönetiminin derhal Cumhuriyeti ve demokrasiyi savunan ulusal güçlerin eline alınmasının sağlanması, bunun için despotik iktidarı istifaya zorlama yoluna gitme yerine, tam bir aymazlık, Cumhuriyet Devrimine ve demokrasiye ihanet anlayışı içerisinde AKP ile yakın bir işbirliği ve yardımlaşma yoluna gitmiştir.
Şimdi, 14 yıllık iktidarları sonunda 15 Temmuzda yapılan, devleti büyük bir alt üst oluşa ve devlet güçlerini karşı karşıya getirmiş olan kanlı bir darbe ile ülkeyi büyük bir felakete sürüklemiş bulunan AKP’nin lideri, bunda en büyük yetki ve sorumluluğu taşıyıp geliyor olan RTE’nin Allah’tan ve halktan af dilemesi ile var olan yönetsel hukuksal durum ve felaket tablosu geçiştirilemez.
Bu durum ve tabloda yapılması gereken tek şey, görevi ülkenin birlik ve bütünlüğünü sağlamak, simgelediği devleti ve vatanı koruyup kollamak olan ve esasen anayasa tanımazlıkla meşruiyetini büyük ölçüde yitirip tartışmaya açmış bulunmakla birlikte Cumhurbaşkanı unvanını ne yazık ki hala taşıyan RTE’nin derhal görevini bırakması ve yargı önünde hesap vermesidir.
Oysa OHAL Yönetimi ile olağanüstü yetkileri de eline geçiren AKP/RTE, Cumhuriyet tarihinin bütününe baktığımızda ve bugün geldiğimiz uğrakta, ülkemizin en temel sorun alanları olan, çözümleri gibi, ele alınmaları da bir ULUSAL KONSENSÜS ve TOPLUMSAL UZLAŞMA gerektiren aşağıda başlıkları ve kısa özleri belirtilen, ülkenin yönetimini, halkın yaşamını ve kaderini doğrudan belirleyen ana konularda tek başına despotik kararlar almakta ve yürürlüğe koymakta bulunmaktadır.
Ülkemizin en başta gelen sorunu ÜLKENİN NASIL YÖNETİLECEĞİNİN BELİRLENMESİ yani oyunun/yönetimin kurallarını gösterip içeren ANAYASA YAPIMIDIR.
Kürt Sorununun, soruna dönüştüğü yerden, yani ancak demokrasi, insan hakları ve hukuk yolundan, üniter ulus devlet temelinde, yalnızca çözülebilir olduğu demokrasi içerisinde, en geniş bir toplumsal uzlaşmaya dayalı olarak TBMM de ele alınıp çözülmesi gerektiği; sorunun şiddet ve silaha dayalı bir türevi olan PKK terörünün de ancak bu yoldan sona erdirilebilir olduğu açıktır.
Ülkemiz için, geleceğimiz için yaşamsal, ülkede huzur ve barışı sağlamak, çağın gerektirdiği onurlu bir devlet yönetimine ve demokrasiye ulaşmada büyük önem ve öncelik taşıyan bu alanlarda, AKP’nin tek başına, ülkenin üstün çıkarlarına ve demokrasiye aykırı, bilim ve çağ dışı kararlar almasına; yaşanan büyük darbe felaketinden sonra da hiç bir şey olmamış gibi hala despotik iktidarını sürdürerek ülkeyi yeni felaketlere, daha tehlikeli noktalara ve bir iç savaşa sürüklemesine, Cumhuriyet Yönetimini ve devleti despotizme taşımasına izin verilemez; verilmeyecektir.
Yazımı şöyle bitirmeliyim. Ülkemizin temel sorunu DEMOKRASİ SORUNU, DEMOKRASİ SORUNU İSE BİR BAĞLAŞIKLAR SORUNUDUR. Ülkemizin YÖNETİM SORUNU ise, asla yalnızca bir anayasa, sistem, yeniden yapılanma ve hukuk sorunu değildir; çağcıl, demokratik, insan merkezli bir FELSEFE VE KADRO SORUNUDUR” diyor Vali Aydın…