Vesayet sistemi, siyasi partiler ve otoriter liderler tarafından şeyh-mürit ilişkisinde olduğu gibi toplum iradesini teslim almış ve kitleleri dilediği yöne sevk etmektedir.
Kutsallığa boyanmış devlet-ordu-polis-yargı-siyaset-din ortaklığı ile Türkiye, belirsiz, karanlık ve çamurlu bir koridorda yol almaya devam etmektedir.
Söz konusu politik istikamet sadece iktidarı, kurumları, partileri, siyaseti, politikacıları ve din adamlarını değil, muhalefeti ve toplumsal kesimleri de kirletmiştir.
Aynı istikamette yol alan muhalefetin, iktidarın yürüdüğü çamurlu yolda temiz kalması mümkün müdür?
Politikanın bir davranış biçimi, yöntemi ve düşünce yapısı vardır. İktidarla aynı politikayı yürüten bir muhalefetin iktidardan farklı bir tutum, davranış sergilemesi mümkün değildir.
Veya aynı güzergahta yağmur-çamur demeden iktidarla beraber yürüyen ve iktidarla birlikte ıslanan kesimlerin karanlık koridorlardan temiz çıkması mümkün mü?
Boşuna denmemiş:
Kılavuzu karga olanın burnu çamurdadır.
Politika yapmak yerine, kurtarıcı rolüne bürünen, her şeyi kendi uhdesine alan, kendisini “büyük önder”, “yol gösterici rehber” gören veya pragmatist politikacıların takipçilerinin varacağı son durak kargaların üzerine üşüştüğü çamur yığınıdır.
Politika, “yol, yöntem” demektir. Politikacıların görevi de çözüm için yöntem bulmak ve yol açmaktır, rehberlik/kılavuzluk yapmak değildir.
Böyle politikacılar nedeniyledir ki bugün Türkiye, çamur deryasında debelenmektedir. Mevcut politikacılarla ileri gitmek, karşıya geçmek nasıl mümkün olacaktır?
Siyasal partiler, modern siyasal alanın temel unsurları olarak toplum kadar, belki çok daha fazlası çıkar ve baskı grupları için birer araç durumundadır.
İstisnaları her zaman olsa da özellikle ülkemizde politikayı ve politikacıları bu bağlamda değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.
Oysa siyaseti, adalet, doğruluk ve ahlaktan ayırmamak gerekir. Siyasetin esasını da bu değerler oluşturur. Farabi ve İbn-i Sina gibi Müslüman filozofların geliştirdiği siyasal teori de erdemi esas almaktadır.
Farabi, El-Medinet’ül-Fazıla adlı eserinde yöneticinin nitelik ve erdemleri arasında yalandan uzak durmayı, doğrudan yana olmayı, dinlemesini bilen, öğrenmeye açık, nefsine düşkün olmayan, akıllı, anlayışlı ve nazik, eğlenceye-yemeye-içmeye düşkün olmayan gibi özellikleri sayar.
Benzer bir anlayışı M.Ö. yaşayan filozoflarda görüyoruz.
Platon tarafından “bilgelik öğretmeni” olarak tanımlanan Antik Yunan filozoflarından Protagoras, siyasetin ortaya çıkış nedenini ve esaslarını şöyle belirtmiştir:
İnsanlar bir araya gelip şehirler kurmak, kendilerini güvenlik şemsiyesi altına almak istemişler, ama siyaset sanatına sahip olmadıklarından birbirlerine kötülük edip dağılmışlar. Bunun üzerine tanrı Zeus, şehirlerde kural yerine geçmesi ve insanları dostluk bağlarıyla birbirlerine bağlaması için esası adalet, doğruluk ve utanma olan siyaseti göndermiş ve siyaset sanatı tüm insanlar arasında eşit olarak pay edilmiş. (alıntı)
Protagoras (M.Ö. 481 ila M.Ö. 420), siyaset ve ahlakı birbirinden ayırmazken, tarih ve politika biliminin kurucusu sayılan ve İtalyan Rönesans hareketinin en önemli aktörlerinden olan Niccolò di Bernardo dei Machiavelli (1469 –1527), “Politikanın ahlakla ilgisi yoktur” demiştir.
Hiçbir Müslüman filozof veya alim tarafından kabul edilmemesine rağmen bu anlayışın Türkiye siyasetinde rol modeli hiç kuşkusuz Machiavelli‘dir.
Ne yazık ki ülkemizde muhafazakâr veya kendilerini “dindar” olarak tanımlayan politikacılar dahil siyaset, daha çok “yalan” ve “aldatma”, “iki yüzlü” ya da “çok yüzlü”, “yalakalık” ve “dalkavukluk”, “kurnazlık”, “oportünizm” ve “dalaverecilik” gibi olumsuz davranışları içeren “Zübük” ile özdeşleşmiş durumdadır.
Çamur deryasında debelenerek kirli siyasete bulaşmış politikacılardan temiz siyaset, temiz yönetim, erdem, hakkaniyet ve adalet beklemek en masum tabirle basiretsizliktir.
‘Ahlaklı siyaset’ iddiamı abartılı bulanlar olabilir. Ancak ahlaktan yoksun bir siyasete de gerekçe bulmak, mazeret aramak da kabul görmemelidir.
Medeni dünyada da yaygın olarak politika; “bir amaca ulaşmak için karşısındakilerin duygularını okşama, zayıf noktalarından ya da aralarındaki uyuşmazlıklardan yararlanma ve benzeri yollarla işlerin yürütülmesi” anlamında kullanılmaktadır.
Ülkemizde de en azından medeni dünyada geçerli olan politikayı savunmamız gerekmez mi?
Vesayet sisteminin beslediği ve ahlak, ilke ve değerlerden yoksun Machiavellist siyaseti savunmak ve desteklemek zorunda mıyız?
Kirli siyasetin nedeni olarak sadece politikacıları görmek de yanlıştır.
Esas nedeni otoriter vesayet sistemleri, kapalı, gizemli, derin ilişkili ve sistemin uzantıları durumunda olan siyasi partiler ve kirlenmiş toplumdur.
Vesayetten arınmış temiz siyasete, açık ve özgür topluma, ahlaklı siyasetçilere yol açılmadıkça karga kılavuzluğunda değerleri çiğnemeye devam edeceğiz!
Açıklık politikayı temizleyecek unsurlardan birisidir. Hiçbir şey açıklık kadar politikadaki kötü uygulamaları kontrol edemez.
Woodrow Wilson