Gizlenen Derin Devlet Raporunda: “Tire-Sakallı Terminatör Yeşil…”

Yayınlama: 02.11.2022
67
A+
A-


…”

Mahkeme kararıyla elde edilen, Susurluk Komisyonu Başkanı Kutlu Savaş tarafından
hazırlanan ve Nusret Senem tarafından yayımlanan “Gizlenen Derin Devlet Raporu” nu
okudum.

Kamuoyu tarafından bilinmesi gereken olayların altını çizerek sizlerle paylaşmak
istedim. Bu rapor aslında son kırk yıldır yaşanan savaşın, şiddetin, dökülen kanlı gözyaşların
da özetidir.

Devlet içinde güçlenip çeteleşen, sahip oldukları anayasal yetkilerle kendilerini asıl
devletin sahibi sananların, “vatan, millet- edebiyatıyla” servetlerine servet katarak masum,
gariban ve saf Anadolu halkının kanı üzerinde nasıl çöreklendiklerini gösteren bir rapordur
aynı zamanda.

Ben bu kirli oyunu daha gazeteciliğimin ilk yıllarında gördüm. Yeri geldi devletten
dayak yedim, fişlendim, tüm haklarım elimden alındı, yeri geldi PKK'dan ölüm tehditlerini
aldım. Ama asla inancımdan taviz vermedim. Bu devletin resmi raporunu okuyunca da ne
kadar da haklı olduğumu anladım. Evet, bedeli bana ağır oldu ama olsun, yarın Allah'ın
huzuruna çıktığımda en azından gönül ve vicdan rahatlığıyla alnımın akıyla çıkabilirim.
Ülkeme ve halkıma karşı bir birey ve gazeteci olarak da üstüme düşeni de yaptığıma
inanıyorum.

Raporda öncelikle “Susurluk nedir?” sorusuna cevap veriliyor.
Susurluk olayının bir bütün ve olaylar zinciri olduğunu belirtilen raporda:
İstanbul'da Özgür Gündem Gazetesi'nin bombalanması, Behçet Cantürk'ün
öldürülmesi, Diyarbakır'da Yazar Musa Anter'in öldürülmesi; İstanbul'da Tarık Ümit olayı
ile Azerbaycan'da ihtilal denemesi, Bodrum'da Hikmet Babataş'ın cinayeti, Gazi Antep'te
Mehmet Ali Yaprak'ın kaçırılması, Bankaların kredileri gerçekte Ankara'da cereyan eden
olayların muhtelif veçheleri olduğu ifade edilmektedir.

“Milletvekili Sn. Hayri Kozakçıoğlu'nun; ‘Ben OHAL Bölge Valisiyken JİTEM
elemanı Yeşil Kod adlı Mahmut Yıldırım'ı bölge sınırları dışına çıkarmıştım' dediği olay
her ne ise bizim de “Susurluk olayından, anladığımız aynı şeydir” diyen Susurluk
Komisyonu Başkanı Kutlu Savaş şu tespitlere yer vermektedir:
“Sn. Kozakçıoğlu, işaret etmektedir ki, Olağanüstü Hali Valilik çalışmaları için yararlı
değil, zararlıdır. Hatta o kadar yararlıdır ki, Kocaeli Emniyet Müdürü, Hadi Özcan isimli çete
reisinin teslim olması için Yeşil'in aracılığına başvurmaktadır.
Bu kişi o kadar yararlıdır ki polis tarafından yanlışlıkla (veya MİT'e gözdağı vermek
için) karakola götürülüp sorgulandıktan sonra, -gelip adamınızı alın-denmekte ve serbest
bırakılmakta, MİT'te kırılan kaburgaları, kemiklerini tedavi etmektedir.

Susurluk olayı nedir?
Kasım 1996'dan itibaren faili meçhul olaylar adeta bıçakla kesilir gibi durmuştur.
Susurluk işte budur.
Bir üst görevli 1997'de; “…yurtdışından geldi ve başımıza bela oldu. Ortadan
kaldırılması gerekiyor ama ortam müsait değil” diyordu.
Susurluk olayının başlangıcı belki de zamanın Başbakanı Çiller'in bir cümlesinde
gizlidir. “PKK'ya yardım eden işadamlarının listesi elimizde” diyordu. Sonra da infazlar
başladı. İnfazların kararını kim veriyordu? İnfaz timi kimden ve hangi yetkiye dayanarak
talimat alıyordu?
Bozulmanın başlaması ve vatan-millet hesaplarının yerini kişisel hesaplar alması
kaçınılmazdı ve öyle oldu. Bu rapor, Susurluk olayını işte böyle algılamaktadır” diyor Kutlu
Savaş.
MİT'in kayıtlarında “Tire-Sakallı Terminatör Yeşil…” olarak tanımlanan ve
özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde yüzlerce yargısız infaz yapan
Mahmut Yıldırım kimdir?
Gizlenen Derin Devlet Raporuna göre:
“MİT Kontr-Terör Daire Başkanı Mehmet Eymür, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın
amiridir. İşlediği suçlar MİT tarafından saklanan Yeşil'in 1995'te mülakata alınmıştır.
Mülakata göre Yeşil Musa Anter'i öldürtmüş ve suçu PKK'nın işlediği süsünü verdiğini itiraf
etmiştir.

İçişleri Bakanlığı milyarlarca dolarlık kayıp silahlar konusunda soruşturma yapmış,
nedense tüm bilgi ve belgeler toplanmış olmasına karşılık konu 10 adet Beratta ile sınırlı
tutulmuştur. Jandarmanın Yeşil, itirafçılar konusu ile Cem Ersever'in niçin öldürüldüğünü
araştırıp kamuoyuna değilse bile Başbakanlığa duyurabilirlerdi.”
Öldürülen Kürt işadamı ve kumarhaneler kralı Ömer Lütfü Topal'ın cinayetiyle
ilgili raporda şu detaylara yer veriliyor:

“Ömer Lütfü Topal, yüzlerce milyarlık gelir elde etme imkânına kavuşarak belli bir
dönemde Devlete sızma ve rüşvet vererek iş yaptırma seviyesinden, kamu görevlilerine artık
emir verme seviyesine yükselirken öldürülmüştür. Cumhuriyet tarihinin; polisten,
jandarmadan, yargıdan korkmayan ilk Amerikan tipi mafyalaşma süreci yarım kalmıştır. Bu
seviyeye ulaşan başka bir grup yoktur.

MİT Müsteşar'ının bilgisine ancak Aralık 1997'de sunulan Ekim 1996 tarihli bir
görüşme notunda, MİT elemanlarından Duran Fırat'ın Fatih Bucak'la yaptığı bir görüşmede,
Ömer Lütfü Topal'ı polislerin öldürdüğünün iddia edildiği kayıtlıdır.
Birçok operasyonda görevlendirilen ve ödüllendirilen isimlerden sıkça rastlananlar
dikkati çekmektedir.

Ayhan Akça, Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz, Ziya Bandırmalıoğlu, Ercan Ersoy. Bu
isimler Susurluk olayları sebebiyle kamuoyunca tanınmışlardır. Özel Harekâta alınanların
referansları ise çok kere İbrahim Şahin, Ayhan Akça ve Celal Ertaş'tır” denilmektedir.
Raporda şu yaklaşım da bana çok ilginç geldi:
“Bölgede görev yapmış görevliler haklı olarak PKK'lı teröristin canı da malı da
Devlete helaldir görüşündedirler…”
Korucuların ve PKK İtirafçılarının Çeteleşmesi:
Raporda; Köy Korucuları ve JİTEM'e katılan PKK itirafçılarıyla ilgili de şu
değerlendirme yapılmaktadır.
“Özellikle Doğudaki korucu ve itirafçı grupları gelecekleri belirsiz olduğu için yaygın
bir çeteleşme sürecindedirler. Bu işlere Yeşil'in “akıllı olun. Yalnız başınıza yemeyin.
Paylaşın. Aksi halde size bu kazancı yedirmezler. Kustururlar” anlayışı doğrultusunda
paylaşmayı gerekli kılmaktadır.”
Raporda “Terminatör” olarak tanımlanan Yeşi'in kişiliği:
“Yeşilin nasıl bir kişilik olduğu; etrafına topladığı itirafçılarla haraç, gasp, haneye
tecavüz, ırza tecavüz, soygun, öldürme, işkence, adam kaçırma vb. çeşitli olayların faili
olduğu bilinirken kamu otoritelerinin kendisiyle işbirliği yapmaya devam etmesini izah etmek
güçleşmektedir.
OHAL Bölgesinde Asayiş Kolordusunun gözü önünde akla gelebilecek her türlü
rezaletin yapılması ne kadar vahimse, Merkezi Hükümette Yeşil'in Ziraat Bankası
Heykel Şubesinde Ahmet Demir adına açtırdığı hesabı haraç toplamak için kullanması
da o kadar vahimdir.
Antalya'da Metin Güneş (Sakallı Hacı), Ankara'da Metin Atmaca, Ahmet Demir
adıyla icrayı faaliyet gösteren Yeşil hem polisin hem MİT'in varlığını, faaliyetlerini bildiği bir
kişidir. Her iki taraf da Yeşil'i takip eder, telefonlarını dinlerken, karşı tarafın irtibatlarını, –
istemese de, tespit etmiş olmaktadır. Devletin Güvenlik Teşkilatları olayları, irtibatları
bilmekte, TCK'na göre suç teşkil eden fiilleri tespit etmekte ve susmaktadır.
Susurluk olayı işte budur.
Devlet sustuğu için de meydan çeteler terkedilmektedir.
Kurumlar kendilerini inkâr ederek, sonunda bir kamyona çarpmışlardır.”
Rapor; “Jandarma Genel Komutanlığı Reddetse de JİTEM vardır” diyor.
JİTEM'in varlığı ve Cem Ersever Olayı:
“Jandarma Genel Komutanlığı reddetse de JİTEM'in varlığı unutulabilir bir gerçek
değildir.

Cem Ersever:
Subay ve istihbarat sorumlusu olarak bölgedeki tüm faaliyetlerin ya içinde bulunmuş
ya da içeriği hakkında bilgi sahibi olmuştur. Barzani ve Talabani arasında sürekli Barzani'ye
yakın olmuş, ancak her ikisinin Ankara'yla ilişki kurmasında etkili rol oynamıştır.
Cem Ersever'in öldürülmesi ise halen faili meçhul olaylar arasındadır.
MİT'e göre;
Hanefi Avcı, Mahmut Yıldırım'ı (Yeşil'i) çağırarak, gerekli yerlerle görüştüğünü
söyleyerek, son dönemdeki faaliyetlerinden ötürü Cem Ersever'in ortadan kaldırılması
gerektiğini bildirmiş, daha sonra Mustafa Deniz ve Neval Boz'a (sevgilisi, karısı) yönelerek
onların işbirliğini sağlamış, onlar da Avcı'nın talimatıyla Cem Ersever'i infaz grubuna teslim
etmişlerdir.”
MİT'e Göre Yeşil'in Geçmişi:
“Gerçek adı: Mahmut Yıldırım'dır.
Kod adı: Ahmet Yeşil- Mehmet Kırmızı'dır.
Tire-Sakallı-Terminatör.
1953 Bingöl/Solhan doğumludur. 08. 04. 1973 tarihli itibariyle Bingöl-Genç İlçe
Jandarma Komutanlığı tarafından faydalanılmıştır.
27. 05. 1992 tarihinde Muş ilinde güvenlik kuvvetlerince yakalanan 5 PKK'lı
mensubu, sorgu amacıyla Özel Harekât Şb. Md.ne götürülmeleri sırasında Yeşil tarafından
öldürülmüşlerdir.
Şükran Mizgin'i Muş'un girişinde bulunan köprünün altında öldürdüklerini, Zeynep
Baba'ya ise ne yaptıklarının bilinmediğini,
Batman Milletvekili Mehmet Sincar'ı, Alaattin Kanat, Mesut Mehmetoğlu, İsmail
Yeşilmen ve Yeşil kod adlı Ahmet Demir'in birlikte planlayıp öldürdüklerini, Behçet Cantürk
ve diğer mafya ve PKK yanlılarının kendisinin planlayıp öldürttüğünü,
Her infaz sonrasında Kerim Binbaşı, Yeşil ve A. Kanat tarafından kendilerine 10.
000.000 TL, harçlık verildiğini, geri kalanlarının ise teşkilata mal edildiğinin anılan şahıslarca
söylendiğini,
ERNK mühürlü bloknot şeklindeki para tahsil makbuzlarının ise, 1,5 yıl önce
Ankara'da uçakta bir PKK'lıdan yakalanan makbuzlar olduğunu, bu makbuzların Yeşil
tarafından tahsil edildiğini,
Yeşil hesabına, 20. 06. 1994 tarihinde adeta para yağmıştır.
Mustafa Ank 200 milyon. Ağa yıldız 250 milyon. Hurşit Han (uyuşturucu kaçakçısı)
250 milyon, Salih Aytekin 249,7 milyon. Yusuf Sultan 250 milyon,

Mehmet İsen Kul 659 milyon. Şaban Bala 10 milyon. Ahmad Esma Eyili 300 bin DM
ve 50 USD. Elazığ Yapı Kredi bankasında görevli olduğunu belirten bir şahsı 500 milyon.
Diyarbakır Şubesi havaleli ve Dicle Turizm Şirketi tarafından 110 milyon. Mehmet İsen Kul
995,6 milyon ve 737.2 milyon TL yatırmışlardır.
Yeşil bu paraları çeşitli tarihlerde tahsil etmiştir. Bazen Ankara'da bazen Elazığ'dan
şahsen ve tamamı nakit olmak üzere çekilmiştir. Heykel Şubesi hesap No: 301009-39782-9)”
diye tespitler yapılıyor.
Sedat Peker Susurluk'ta…
Susurluk raporunda Sedat Peker'den de söz edilmektedir.
Raporda; “Konu ve irtibatlar sadece Yeşil'le sınırlı değildir. Hadi Özcan'ın bir MİT
görevlisiyle yaptığı telefon görüşmesinin bir bölümü, bu sahifelerde yazılanlardan daha etkili
olsa gerek.
…Efendim
-Hadi: Nasılsın abi?
Aaa! Hadi hocam sen misin?
Hadi. Benim abi.
Hadi: Abi bir ricam var senden.
Söyle…
Hadi: Bu Veli Albay (Veli Küçük) anormal derecede yükleniyor şimdi. Özellikle bu Kürşat
hadiselerinden sonra yükleniyor. Tahminim, Sedat Peker'le bağ kurdular herhalde. Veya
Kürşat kendisi ona bir şeyler söyledi.
-Sedat kanalıyla olmuştur.
Hadi: Belki de. Buna bir şey söylettiremez miyiz abi ya.
-Şimdi Veli Albayla Hacının (Yeşil) durumu nasıl, iyi mi onunla?
-Hadi: Burada abi, 30-40 kişiyiz. Tombala davasında bir ay içinde en az 10 milyar kazandık.
Şimdi biliyor bunu. Kadın satmak serbest. Tombalalara engel oluyorlar. Şimdi kış günü.
50'şer milyon versen 40 kişiye 2 milyar yapıyor. 4 milyar para dağıttım. Kimse de bir lira
yok. Vallahi billahi abi.
-Sen Hacıya (Yeşil'e) söyle. Onun jandarmada tanıdığı çok. Benim yok valla.
-Had: Kasıt yapıyo bu Veli Albay bunu.
Bu telefon konuşması Sn. Müsteşar'ın saygınlık konusundaki sualinin cevabıdır” diyor
raporda.

Raporda:
Kumarhane işletenler devletin tüm mekanizmalarını etkisizleştirebilmişlerdir.
“Topal cinayetinden sonra Ankara'da bir polis yetkilisinin “adım gibi eminim bu
onların işi” diyerek Çatlı'yı ve bir grup Özel Harekâtçıyı hedef almıştır. Koli bandına sarılı
şarjör üzerine Çatlı'nın parmak izinin çıkmasına rağmen kendisinin ölümü olayı karanlığa
sokmaktadır.
Topal'ın çocukları Murat ve Elif Topal'ın Çatlı'ya 535.000 dolar da ödemişler.
Mehmet Ağar, Topal hakkında Kürtçülük dosyasını açtırmış ve gereği için
vermiştir.
OHAL bölgesinde öldürülen şahısların özellikleri dikkate alındığında Kürtçü
şahıslar ile ekonomik bakımdan arz ettikleri finansman gücü olduğu ortaya
çıkmaktadır.
JİTEM; Hulusi Paşanın Kurmay Başkanlığı döneminde JİTEM geliştirilmiştir. Mahalli
lisanları konuşan insanlarla takviye edilmiş ve yavaş yavaş güçlenmiştir. Ama hiçbir zaman
MİT veya Askeri istihbarat seviyesine ulaşamamıştır. Mahalli unsurların ve itirafçıların teşkil
ettiği gruplar ise, jandarma tarafından her zaman kullanılmıştır” diye tespitler yapılıyor.
HEP İl Başkanı Vedat Aydın'ı PKK'mı JİTEM'mi öldürdü?
Raporda; en önemli iddialarından biri de, öldürülen Diyarbakır HEP eski il başkanı
Vedat Aydın'ın PKK tarafından öldürülmesi ve öldürülme nedeninin DEP eski milletvekili
Leyla Zana'ya dayandırılmasıdır. İddianın içeriğine girmek istemem ama rapordaki iddiaları
okuduktan sonra Leyla Zana açıklama yapmak isterse açıklamayı yapar.
JİTEM itirafçısının şu itirafları da dehşettir:
“Diyarbakır ve çevresinde ilişkili olduğundan şüphelendiğimiz hemen herkesi infaz
etme yetkimiz vardı. Bu insanları yakalayıp suçu varsa tespit edip adalete teslim etmek yerine
faili meçhul bir şekilde öldürmeyi bir yöntem olarak benimsemiştik. Bizden istenen buydu.
Bu tarzda talimat alıyorduk.
Bu grup içerisinde en eski itirafçılardan Ali Ozansoy, Hüseyin Tilki, Abdulkadir
Aygan, Hayrettin Toka, Recep Tiril, Adil Timurtaş ve tikkocu Fetih adında kişiler vardı” diye
Susurluk Komisyonuna ifade vermektedir.
Yabancı Sermaye Dairesi'nin eroin kaçakçılarına, Güneydoğu illerinde Arap asıllı
kimliği belirsiz kişilere de çalışma izni verdiği ilk defa 1989 tarihli bir raporumuzda tenkit
konusu yapılmıştır” diyor rapor.
Saygıdeğer okuyucularım, makalenin uzun olduğunun farkındayım ama ülkenin
yaşadığı karanlığa ışık olacağına inandığım için biraz uzun tuttum.
Benim ki sadece karınca misali işte…

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.