İspanya‘ya ait ve kadim Katalonya toprakları olan, Akdeniz üzerindeki Balear Adaları (Kat. Illes Balears; İsp. Islas Baleares) ili ve takımadalarının en batısındaki İbiza (Kat. Eivissa; İsp. Ibiza) Adası‘nın merkezi İbiza şehrindeki İbiza Uluslararası Havaalanı (Kat. Aeroport Internacional d’Eivissa; İsp. Aeropuerto Internacional de Ibiza) önünde kara yolculuğumuz başlıyor.
Bizi havaalanından otele “Schauinsland Reisen” adlı Alman seyahat şirketine ait minibüs götürüyor. Herşeyi önceden Almanya‘dan rezervasyon yaptığım için, adanın en güneyindeki bu havaalanında servis arabası bizi alıyor ve adanın en kuzeyindeki Sant Antoni de Portmany (Kat. Sant Antoni de Portmany; İsp. San Antonio Abad) şehrinde bulunan otelimize götürecek.
Adanın en güneyindeki İbiza şehrinde bulunan İbiza Uluslararası Havaalanı ile adanın en kuzeyindeki Sant Antoni de Portmany şehrinde bulunan AzuLine Hotel Mar Amantis arasındaki mesafe, sadece 17 km. Arabayla 20 dakika kadar sürüyor.
Havaalanı önünde başlayan “Carretera de l’Aeroport” (Havaalanı Caddesi) üzerinden başlıyor yolculuğumuz. Daha sonra “Carretera Circunvalación Eivissa” (İbiza Çevre Caddesi) adlı yola giriyoruz. Bu cadde bizi E – 20 yoluna çıkarıyor. E – 20 üzerinde yolumuza devam ediyor ve İbiza şehrinden çıkıyoruz.
E – 20 üzerinde uzunca bir süre yol aldıktan sonra önümüze çıkan dairenin üçüncü çıkışından sola kırıyoruz ve kuzeye doğru uzanan C – 731 yoluna giriyoruz. Bu yol tâ Sant Antoni de Portmany kentine dek uzanıyor ve gideceğimiz yere kadar bu yoldan sapmayacağız.
Şoförümüz Lucas buralı, İbizalı, ama Katalon değil İspanyol. Kendisi adada taksi şoförlüğü yapıyor.
Adanın gariban insanları bunlar. Tabiî turistik bir adanın sakinleri olarak yabancı dilin (Almanca veya İngilizce) olmayınca, yapabileceğin tek iş taksi şoförlüğü oluyor.
Minibüste, şoförü saymazsak, sadece 4 yolcuyuz. Arka koltuklarda üç kişi daha var; biri kız ikisi erkek. Ama hepsi Alman ve hepimiz Almanya’dan gelmişiz. Yanyana oturan bir kız ve erkek, beraber gelmişler. Eş veya sevgililer. En arkada tek başına oturan kişi de benim gibi yalnız gelmiş. Hepimiz aynı şehre gidiyoruz ama farklı otellere. Sant Antoni de Portmany’ye varınca şoför her birimizi sırayla otelinin kapısının önüne bırakacak.
Şoförün yanındaki koltukta oturmamın tek sebebi etrafı gözlemlemek değil elbette. Kendisiyle muhatap olduğum ilk İbizalı olan şoförümüzle keyifli bir sohbet yapıp neşeli bir şekilde tatile başlamak.
Lucas İspanyol olduğu için, haliyle futbolda FC Barcelona değil, Real Madrid taraftarı. Halbuki Barcelona hemen şu önümüzdeki suların karşı tarafında, Madrid ise tâ nerede? Buna rağmen Real Madrid’i tutuyor, FC Barcelona’yı değil. Millîyetçilik böyle bir şey işte.
ben koyu bir FC Barcelona taraftarı olduğum için, üzülüyorum bu duruma. Ve Lucas’ı bu tercihini değiştirmeye uğraşıyorum:
– Lucas! FC Barcelona is the best.
– No, Real Madrid is the best, diyor.
– No, no Lucas loo, no yaw, FC Barcelona, diyorum ama nafile. İngilizce konuşurken araya Kürtçe edatlar koyuyorum ki etkili olsun.
– No ha no! Başka cevabı yok. No diyor peygamber demiyor.
Israr ediyorum:
– FC Barcelona look, Messi, Neymar…
– Real Madrid, Cristiano Ronaldo…
– Ronaldo gitti, Manchester United’a gitti, diyorum.
– Messi ve Neymar da Paris Saint-Germain’e gittiler, diyor o da.
Velhasıl çabalarım sonuç vermedi. Başarısız oldum. Ama mücadelemi sürdüreceğim.
Biraz sonra yolumuzun üzerindeki Sant Rafel de sa Creu (Kat. Sant Rafel de sa Creu; İsp. San Rafael de la Cruz) köyüne varıyoruz. Burası gitmekte olduğumuz Sant Antoni de Portmany’ye bağlı bir köy.
İbiza ile Sant Antoni kentlerinin tam ortasında; İbiza’ya 7 km, Sant Antoni’ye 9 km mesafede.
Köyün toplam nüfûsu 2156 kişi. Bunlardan 426 kişi San Rafel’in yerleşim bölgesinde, geri kalan 1730 kişi de çevredeki kırsalda yaşıyor.
Sant Rafel, bir kilise, birkaç bar ve restorandan biraz daha fazlasının bulunduğu küçük, sakin bir köy. Çömlek atölyeleriyle tanınır. Köy merkezinde yerel sanatçılardan seramik satın alabilirsiniz. Burası aynı zamanda çok sayıda restoran ve turistler arasında popüler olan müstahkem eski kilisesiyle de meşhur.
En ünlü iki İbiza gece kulübü olan “Amnesia” ve “Privilege”den kısa bir yürüyüş mesafesinde yer alıyor. Köy ayrıca, adanın yerlileri ve işçileri arasında oldukça popüler olan “Underground” adlı daha küçük ve daha samimî bir kulübe de evsahipliği yapmakta.
Köyü geride bırakarak yolumuza devam ediyoruz…
Birkaç dakika sonra otellerimizin bulunduğu Sant Antoni de Portmany kentindeyiz. Şoförümüz Lucas biz yolcuları sırasıyla oteline bırakıyor. Önce yalnız olan Alman gencini oteline bıraktı, sonra Alman çifti oteline bıraktı ve en son beni bırakıyor.
İbiza Adası’nda bir hafta kalacağım AzuLine Hotel Mar Amantis adlı otelin bulunduğu “Carrer de Cala de Bou” (Öküz Kalesi Sokağı) adlı sokağa geldiğimizde, minibüste şoförden ve benden başka kimse yoktu.
Otelin önünde aracımız duruyor ve iniyoruz. Lucas da benimle beraber araçtan iniyor; diğer yolcular inerken böyle yapmamıştı. Sanki kırk yıllık dostmuşuz gibi birbirimize sarılıyoruz ve hatır istiyoruz. Ayrıca bununla da kalmıyor, birbirimize telefon (WhatsApp) numaralarımızı veriyoruz, irtibatı koparmamak için.
Yıllardır İbiza’da taksi şoförlüğü yapan ve her gün onlarca yolcu taşıyan Lucas, eminim ki bugüne dek hiçbir yolcusuyla arasında böyle bir şey yaşamamıştır. Kürt olmak böyle farklı bir şey işte, Kürtlük böyle birşey.
Lucas’ı uğurluyorum: Astalavista Lucas…
Elimde valizimle otelin giriş kapısına doğru yürüyorum. Oldukça heyecanlı ve bir o kadar mutluyum. Etrafı sularla çevrili küçük bir kara parçasında kafamı dinleyecektim. Kimsenin beni tanımadığı ve benim de kimseyi tanımadığım, denizin ortasında her tarafı suyla çevrili küçük bir kara parçasında, rûhumu ve bedenimi, aklımı ve kalbimi dinlendirecektim. Oh ne güzel…
İçeri giriyor ve girer girmez karşıda olan resepsiyona yöneliyorum. Yüzüm gülüyor. Mutlu olduğum her halimden belli.
– Buenos días, diyorum yüksek bir sesle, resepsiyonda gelişimi seyreden güzel kadına bakarak.
– Buenos días, diyor o da, tatlı tatlı tebessüm ederek.
3 yıl önce Arjantin‘de öğrendiğim Dünya Kupası kadar değerli İspanyolca’mı kullanarak, üstüne pi sayısı kadar İngilizce katarak, ayrıca Almanca’yı hipotenüs gibi üstüne koyarak onunla anlaşmaya ve otel kaydımı yaptırmaya çalışıyorum.
Gundî olduğum için acemilik ettim tabiî; hiç gerek yokmuş bütün bunlara. Herşeyim kayıtlı zaten. Sadece ismimi söyleyip pasaportumu göstermem yeterliymiş.
AzuLine Hotel Mar Amantis’in AzuLine Hotel Mar Amantis I ve AzuLine Hotel Mar Amantis II olmak üzere iki oteli var burada. Bunlar, Akdeniz sularına paralel uzanan Carrer de Cala de Bou adlı sokağın iki tarafında karşı karşıya. İkisi de aynı otel, istediğinizi seçebiliyorsunuz ve müşteriler tarafından müşterek kullanılıyor. Restoran ve yüzme havuzu I’de, çocuk oyun parkı, tiyatro, konferans salonu ve çamaşırhane ise II’de.
Bana hangisinde kalmak istediğimi soruyorlar. Ben I’i seçiyorum; çünkü I denize sıfır, deniz tarafında ve odaları denize bakıyor. II ise denize bakmıyor ve üstelik otelden denize yürürken her seferinde o sokakta karşıdan karşıya geçmek zorundasınız. O yüzden I’i seçiyorum. (Çok zekiyim, değil mi? Öyleyim öyleyim…)
Otel kaydım yapılıyor. Odamın anahtarını alıyorum ve resepsiyona “Muchas gracias” (Teşekkür ederim) çekip, odama gitmek üzere asansöre doğru yöneliyorum.
Otelin 306 numaralı odasında kalacağım ve bu, haliyle 3. katta. Asansörle üçüncü kata çıkıyor ve 306 no’lu odaya doğru yöneliyorum. Odanın kapısını anahtarla açıyor ve içeri giriyorum.
Ooo… Çok hoş bir oda gerçekten. İki yataklı; buzdolabı, televizyonu, yazı masası, telefonu, elbise dolabı, banyosu, hatta balkonu bile var.
Odaya girer girmez önce elbiselerimi dolaba yerleştiriyorum. Bu iş fazla uzun sürmüyor. Çünkü ceket yok, mont yok, kazak yok hatta gömlek bile yok, çorap hiç giymediğim için o zaten yok. Sadece birkaç tişört ve yazlık pantolon var. Fotoğraf makinâmı dolabın en özel yerine koyuyorum ama. O çok önemli.
Sonra dolabın yanından yatağın üstüne atlıyorum keyifle. Yatak az daha kırılacaktı; biraz sakin olmam lazım. Gelir gelmez adamlara zarar vermeyelim.
Balkonun cam kapısını ardına kadar açıyor ve balkona çıkıyorum. Balkon da güzelmiş. Geniş değil ama çok şirin.
Balkonda beyaz bir plastik masa, yanında beyaz iki plastik sandalye, masanın üstünde de siyah bir kül tablası var. Odada sigara içmek yasak olduğundan, balkonda içiliyor. Sandalyeye otuyor ve oteldeki ilk sigaramı içiyorum.
Bir yandan sigaramı tüttürürken, bir yandan da muhteşem denizi ve koyu seyrediyorum. Suyun üzerindeki gemileri ve suyun karşı yakasındaki şehri.
İbiza Adası’nın kuzeyinde yer alan ve adanın ikinci büyük yerleşimi olan Sant Antoni de Portmany kenti bir koyun üzerinde yer aldığı için, manzara oldukça muhteşem. Koyun bu tarafında otelimiz, diğer tarafında da Sant Antoni şehir merkezi var. Otelin balkonundan bakarken şehri çok güzel bir açıdan seyrediyorsunuz.
Sigaramı içtikten sonra odadan çıkıyorum.
Geldiğim vakit tam kahvaltı vakti ve restorana, kahvaltıya inmem lazım. Ama önce AzuLine Hotel Mar Amantis I ve II’nin her tarafını dolaşıp fotoğraflarını çekmem gerekiyor. (Araştırmacı yazarım ya, o bakımdan yani…)
Öyle yapıyorum. Önce AzuLine Hotel Mar Amantis I’in, ardından AzuLine Hotel Mar Amantis II’in her tarafını dolaşıp fotoğraflarını çekiyorum. Gezi bittikten sonra kaleme alacağım “İbiza Seyahatnamesi”nde bunları siz sevgili okurlarımla paylaşmak için. (Görüyorsunuz işte, tatilde bile sizleri düşünüyorum; orda açık büfe kahvaltı dururken ben kalkmış sizler için koşturuyorum. Buna rağmen bazıları sosyal medyada hakkımda kötü şeyler yazıyor, dedikodumu yapıyorlar. Ne diyeyim? Tarım ve Bereket Tanrısı Bes onları bildiği gibi yapsın; Ana Tanrıça Xepat onlara terlik fırlatsın…)
Otelin bütün bölümlerini tek tek gezip fotoğraflarını çektikten sonra restorana gidiyorum ve açık büfe kahvaltının sergilendiği restoranda oturup İberya (eski Endülüs) topraklarındaki ilk kahvaltımı yapıyorum.
Açık büfe kahvaltıda çeşit çeşit çorbalar, kuru fasulye, sosisler, mantar kızartması, envaî çeşit peynirler ve reçeller, kekler ve özellikle Arjantin’deki kahvaltılarımdan bildiğim “medialuna” adlı ballı krozonlar, pastalar, sütlü ve çikolatalı çipsler, haşlanmış ve kızarmış yumurta, çeşit çeşit meyveler, ne ararsanız var…
Akdeniz sularına bakarak kahvaltı yapmanın zevki de bir başka tabiî…
İspanya’ya ait ve kadim Katalonya toprakları olan, Akdeniz üzerindeki Balear Adaları ili ve takımadalarının en batısındaki İbiza Adası’nın kuzeyindeki ve adanın ikinci büyük yerleşimi olan Sant Antoni de Portmany kentinde bulunan AzuLine Hotel Mar Amantis, 3 yıldızlı (***) bir otel olarak geçiyor ama burası yansıtıldığından çok daha lüks ve güzel. Buradaki pekçok müşterinin de belirttiği gibi, 3 yıldızlı diye geçmesi çok garip, zirâ minimum 4 yıldızlı geçmesi gerekiyor.
Otel, Akdeniz’e sıfır, Akdeniz sularına paralel uzanan “Carrer de Cala de Bou” (Öküz Kalesi Sokağı) adlı sokakta, “Carretera Port d’es Torrent, s/n 7839 San Antonio de Portmany” adresinde bulunuyor.
Otel, 546 otel değerlendirmesine göre 6, 0 üzerinden 4, 1 olarak derecelendirilmiştir ve % 62 tavsiye oranına sahip. Sakin bir atmosfere sahip Mar Amantis’in harika bir körfez manzarası ve özel bir dinlenme alanı var. Eğlence dolu programlar da sunuyor.
Otelin toplam 294 odası ve ikisi yetişkinlere ikisi çocuklara mahsus 4 yüzme havuzu bulunuyor.
Otelde herşey dahil, saat 08:00 – 10:15 arası kahvaltı, saat 13:00 – 15:00 arası öğle yemeği, saat 19:00 – 21:30 arası akşam yemeği var. Ayrıca atıştırmalıklar, kek / hamur işleri, 24 saat boyunca ücretsiz dondurma, saat 10:00 – 23:00 arası seçili sıcak içecekler (çay, kahve) ve alkolsüz soğuk içecekler (su, meşrubat, meyve suyu), yine saat 10:00 – 23:00 arası seçili yerli alkollü içecekler (alkol kullanmadığım için burası beni ilgilendirmiyor) sunuluyor.
Otelde sınırsız ve ücretsiz internet (Wi-Fi) hizmeti bulunuyor. Çamaşırhane ücretli ama çok ucuz; birkaç bozuk parayla kirli çamaşırlarınızı yıkatabilirsiniz. Yakın köylerden arabayla gelenler için otopark da var ve ücretsiz.
Otelde spor salonu ve fitness salonu da var ve ücretsiz. Ayrıca jimnastik, plaj voleybolu, mini golf ve masa tenisi de bulunuyor ve bunların hepsini para ödemeden yapıyorsunuz.
Tiyatro salonu ve konferans salonu da olan otelde, çocuklar için oyun parkı da var (burası tam bana göre) ve burada 4 – 12 yaş arası çocuklara yönelik animasyon ve eğlence programları düzenleniyor.
Otelin yakın çevresinde de çok çeşitli mağaza, restoran ve eğlence mekânlarının bulunması, burayı aile turizmi için ideal kılmaktadır.
Kahvaltıdan sonra masamdan kalkıyorum.
Bugün pek dışarı çıkmayacağım. Şehre bile gitmeyeceğim. İlk günümü, sadece otel ve çevresinde geçireceğim. Böylelikle öncelikle bir güzel dinleneceğim. Hemen gelir gelmez koşuşturmaca olmaz; ben de insanım, pille çalışmıyorum. Zaten hiç uyku uyumadan gelmişim Almanya’dan buraya. Yorgun ve bitkinim.
Ama yine de geceye kadar uyumayacağım. Hiç uyumadan geldiğim halde, bir sonraki bu günümü de hiç uyumadan geçireceğim. Çünkü buraya “yaşamaya” ve “kanıksamaya” geldim, “uyumaya” değil.
İlk günümü sadece otel ve çevresinde geçireceğim, sonraki bir – iki günde şehri gezeceğim, geri kalan 4 – 5 günde de tüm adayı keşfe çıkacağım.
Evet, kahvaltımızı da yaptığımıza göre, tatilimize başlayabiliriz.
İbiza günlerimiz başlıyor…
sediyani@gmail.com
SEDİYANİ SEYAHATNAMESİ
CİLT 13
FOTOĞRAFLAR:
Havaalanı önünde başlayan “Carretera de l’Aeroport” (Havaalanı Caddesi) üzerinden başlıyor yolculuğumuz. Daha sonra “Carretera Circunvalación Eivissa” (İbiza Çevre Caddesi) adlı yola giriyoruz. Bu cadde bizi E – 20 yoluna çıkarıyor. E – 20 üzerinde yolumuza devam ediyor ve İbiza şehrinden çıkıyoruz.
Birkaç dakika sonra otellerimizin bulunduğu Sant Antoni de Portmany kentindeyiz.
İbiza Adası’nda bir hafta kalacağım AzuLine Hotel Mar Amantis adlı otelin bulunduğu “Carrer de Cala de Bou” (Öküz Kalesi Sokağı) adlı sokağa geldiğimizde, minibüste şoförden ve benden başka kimse yoktu.
Otelin önünde aracımız duruyor ve iniyoruz. Lucas da benimle beraber araçtan iniyor; diğer yolcular inerken böyle yapmamıştı. Sanki kırk yıllık dostmuşuz gibi birbirimize sarılıyoruz ve hatır istiyoruz. Ayrıca bununla da kalmıyor, birbirimize telefon (WhatsApp) numaralarımızı veriyoruz, irtibatı koparmamak için.
Yıllardır İbiza’da taksi şoförlüğü yapan ve her gün onlarca yolcu taşıyan Lucas, eminim ki bugüne dek hiçbir yolcusuyla arasında böyle bir şey yaşamamıştır. Kürt olmak böyle farklı bir şey işte, Kürtlük böyle birşey.
Lucas’ı uğurluyorum: Astalavista Lucas…
Elimde valizimle otelin giriş kapısına doğru yürüyorum.
Oldukça heyecanlı ve bir o kadar mutluyum. Etrafı sularla çevrili küçük bir kara parçasında kafamı dinleyecektim. Kimsenin beni tanımadığı ve benim de kimseyi tanımadığım, denizin ortasında her tarafı suyla çevrili küçük bir kara parçasında, rûhumu ve bedenimi, aklımı ve kalbimi dinlendirecektim. Oh ne güzel…
İspanya’ya ait ve kadim Katalonya toprakları olan, Akdeniz üzerindeki Balear Adaları ili ve takımadalarının en batısındaki İbiza Adası’nın kuzeyindeki ve adanın ikinci büyük yerleşimi olan Sant Antoni de Portmany kentinde bulunan AzuLine Hotel Mar Amantis, 3 yıldızlı (***) bir otel olarak geçiyor ama burası yansıtıldığından çok daha lüks ve güzel. Buradaki pekçok müşterinin de belirttiği gibi, 3 yıldızlı diye geçmesi çok garip, zirâ minimum 4 yıldızlı geçmesi gerekiyor.
Otel, Akdeniz’e sıfır, Akdeniz sularına paralel uzanan “Carrer de Cala de Bou” (Öküz Kalesi Sokağı) adlı sokakta, “Carretera Port d’es Torrent, s/n 7839 San Antonio de Portmany” adresinde bulunuyor.
Otel, 546 otel değerlendirmesine göre 6, 0 üzerinden 4, 1 olarak derecelendirilmiştir ve % 62 tavsiye oranına sahip. Sakin bir atmosfere sahip Mar Amantis’in harika bir körfez manzarası ve özel bir dinlenme alanı var. Eğlence dolu programlar da sunuyor.
Otelde herşey dahil, saat 08:00 – 10:15 arası kahvaltı, saat 13:00 – 15:00 arası öğle yemeği, saat 19:00 – 21:30 arası akşam yemeği var. Ayrıca atıştırmalıklar, kek / hamur işleri, 24 saat boyunca ücretsiz dondurma, saat 10:00 – 23:00 arası seçili sıcak içecekler (çay, kahve) ve alkolsüz soğuk içecekler (su, meşrubat, meyve suyu), yine saat 10:00 – 23:00 arası seçili yerli alkollü içecekler (alkol kullanmadığım için burası beni ilgilendirmiyor) sunuluyor.
Otelde sınırsız ve ücretsiz internet (Wi-Fi) hizmeti bulunuyor. Çamaşırhane ücretli ama çok ucuz; birkaç bozuk parayla kirli çamaşırlarınızı yıkatabilirsiniz. Yakın köylerden arabayla gelenler için otopark da var ve ücretsiz.
Otelde spor salonu ve fitness salonu da var ve ücretsiz. Ayrıca jimnastik, plaj voleybolu, mini golf ve masa tenisi de bulunuyor ve bunların hepsini para ödemeden yapıyorsunuz.
Otelin yakın çevresinde de çok çeşitli mağaza, restoran ve eğlence mekânlarının bulunması, burayı aile turizmi için ideal kılmaktadır.
Tiyatro salonu ve konferans salonu da olan otelde, çocuklar için oyun parkı da var (burası tam bana göre) ve burada 4 – 12 yaş arası çocuklara yönelik animasyon ve eğlence programları düzenleniyor.
İçeri giriyor ve girer girmez karşıda olan resepsiyona yöneliyorum. Yüzüm gülüyor. Mutlu olduğum her halimden belli.
– Buenos días, diyorum yüksek bir sesle, resepsiyonda gelişimi seyreden güzel kadına bakarak.
– Buenos días, diyor o da, tatlı tatlı tebessüm ederek.
3 yıl önce Arjantin‘de öğrendiğim Dünya Kupası kadar değerli İspanyolca’mı kullanarak, üstüne pi sayısı kadar İngilizce katarak, ayrıca Almanca’yı hipotenüs gibi üstüne koyarak onunla anlaşmaya ve otel kaydımı yaptırmaya çalışıyorum.
Gundî olduğum için acemilik ettim tabiî; hiç gerek yokmuş bütün bunlara. Herşeyim kayıtlı zaten. Sadece ismimi söyleyip pasaportumu göstermem yeterliymiş.
Otelin toplam 294 odası ve ikisi yetişkinlere ikisi çocuklara mahsus 4 yüzme havuzu bulunuyor.
Otelin 306 numaralı odasında kalacağım ve bu, haliyle 3. katta. Asansörle üçüncü kata çıkıyor ve 306 no’lu odaya doğru yöneliyorum. Odanın kapısını anahtarla açıyor ve içeri giriyorum.
Ooo… Çok hoş bir oda gerçekten. İki yataklı; buzdolabı, televizyonu, yazı masası, telefonu, elbise dolabı, banyosu, hatta balkonu bile var.
Balkonun cam kapısını ardına kadar açıyor ve balkona çıkıyorum. Balkon da güzelmiş. Geniş değil ama çok şirin.
Balkonda beyaz bir plastik masa, yanında beyaz iki plastik sandalye, masanın üstünde de siyah bir kül tablası var. Odada sigara içmek yasak olduğundan, balkonda içiliyor. Sandalyeye otuyor ve oteldeki ilk sigaramı içiyorum.
Bir yandan sigaramı tüttürürken, bir yandan da muhteşem denizi ve koyu seyrediyorum. Suyun üzerindeki gemileri ve suyun karşı yakasındaki şehri.
İbiza Adası’nın kuzeyinde yer alan ve adanın ikinci büyük yerleşimi olan Sant Antoni de Portmany kenti bir koyun üzerinde yer aldığı için, manzara oldukça muhteşem.
Koyun bu tarafında otelimiz, diğer tarafında da Sant Antoni şehir merkezi var.
Otelin balkonundan bakarken şehri çok güzel bir açıdan seyrediyorsunuz.
Geldiğim vakit tam kahvaltı vakti ve restorana, kahvaltıya inmem lazım. Ama önce AzuLine Hotel Mar Amantis I ve II’nin her tarafını dolaşıp fotoğraflarını çekmem gerekiyor. (Araştırmacı yazarım ya, o bakımdan yani…)
Otelin bütün bölümlerini tek tek gezip fotoğraflarını çektikten sonra restorana gidiyorum ve açık büfe kahvaltının sergilendiği restoranda oturup İberya (eski Endülüs) topraklarındaki ilk kahvaltımı yapıyorum.
Açık büfe kahvaltıda çeşit çeşit çorbalar, kuru fasulye, sosisler, mantar kızartması, …
… envaî çeşit peynirler ve reçeller, …
… kekler…
… ve özellikle Arjantin’deki kahvaltılarımdan bildiğim “medialuna” adlı ballı krozonlar, …
… pastalar, …
… sütlü ve çikolatalı çipsler, …
… haşlanmış ve kızarmış yumurta, …
… çeşit çeşit meyveler, ne ararsanız var…
Akdeniz sularına bakarak kahvaltı yapmanın zevki de bir başka tabiî…
AzuLine Hotel Mar Amantis, 6 Ekim 2022